GÜNDEM

‘Sağlıkta Dönüşüm Programı çöktü’

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası ile Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası, Antalya'da yaptıkları ortak basın açıklamasında Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın çöktüğünü belirtti. Ekonomik çıkarlar uğruna sağlık hizmetlerinin tehlikeye atıldığına dikkat çeken sendika temsilcileri, kamusal sağlık sisteminin güçlendirilmesi çağrısında bulundu

SAĞLIK ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Antalya Şubesi ve Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Dev Sağlık – İş) Antalya Şubesi ortak bir basın açıklaması yaptı.

Basın açıklaması öncesinde, Ankara’da gerçekleşen terör saldırısı lanetlenirken hayatını kaybedenler anıldı. Saldırı ile ilgili yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Ankara TUSAŞ’a yapılan bombalı saldırıyı kınıyor hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Yaralılara acil şifalar diliyor, acılarını paylaşıyoruz”

Akdeniz Üniversitesi Hastanesi A Blok Önünde yapılan açıklamada ‘Sağlıkta Ticaret Ölüm Demektir’ sloganları atıldı. Sendikalar adına ortak basın açıklamasını SES Antalya Şube Eş Başkanı Şükran İçöz yaptı.

Dünya Bankası’nın bir programı olarak geliştirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın 3 Kasım 2002 tarihinde AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte hız kazandığını belirten SES Antalya Şube Eş Başkanı Şükran İçöz, “Sağlık sistemine bilinçli olarak yatırım yapılmıyor. Sağlık politikalarıyla zayıflatılıyor. Bu süreçte oluşan hasta kuyrukları, ilaç teminindeki zorluklar ve SSK-Sağlık Bakanlığı ayrılığı gibi sorunlar halkta hoşnutsuzluğa yol açtı. Bu durumdan yararlanılarak olumsuz sağlık uygulamalarının sağlıkta devrim ile değiştirileceğini düşünüyoruz” dedi.

‘BEBEKLERİN YAŞAMLARI TEHLİKEYE ATILIYOR’
“Gelinilen aşamada, özellikle ekonomik çıkarlar için bebeklerin yaşamlarının tehlikeye atıldığı, bu programın toplum sağlığına zarar verdiği herkes tarafından kabul edilmiştir” diyen İçöz, “Sağlıkta Dönüşüm Programı, sözleşmeli çalışmayı, performansa dayalı ücretlendirmeyi, genel sağlık sigortası uygulamasını, aile hekimliğini ve kamu hastane birliklerini kapsamaktadır. Kamu alanında planlanan genel dönüşümün adı olan ‘Kamu Özel Ortaklığı’, şehir hastaneleri olarak adlandırılan projenin ikinci fazını oluşturmaktadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı, tüm itirazlara rağmen uygulanmaya çalışıldı. Mevcut sağlık sistemine yönelik eleştirilerimizi dile getirirken alternatif çözümler de sunduk. Daha özgür, sömürüsüz, demokratik ve eşitlikçi bir dünya için mücadele ederken ‘başka bir sağlık sistemi mümkündür’ dedik. Sağlık, toplumsal bir olgudur ve toplumun en geniş kesimlerinin sağlığını ve ihtiyaçlarını merkeze almalıdır. Bir sağlık sorunu varsa bu yalnızca bireyin durumu ile açıklanamaz; altında yatan toplumsal, siyasal, ekonomik, ekolojik ve kültürel nedenler de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda, fiziksel ve sosyal iyilik hali, eşitlik, özgürlük ve demokrasi ile ilişkilidir. Ancak yönetenler, sadece sonuçlarla ilgilenerek sağlıksızlıktan kar etmeye heves eden bir sistemde ısrar etmektedir. Koruyucu sağlık sisteminin öncelemesi gerektiğini, bunun için birinci basamak sağlık hizmetlerinin hayati önem taşıdığını belirttik. Bu hizmetlerin bölge tabanlı ve toplum merkezli olması gerektiğini savunduk” ifadelerini kullandı.

ÖZEL SEKTÖR VE KAMU KRİZİ!
Kamu kurumlarında yürütülen sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanması gerektiğini dile getiren İçöz, şu ifadelere yer verdi: “İktidarlar, birinci basamağa yönelik eleştirileri görmezden gelerek gerekli yatırımları yapmalıdırlar. Koruyucu sağlık hizmetleri rafa kaldırıldı ve tedavi edici hizmetlerin bir parçası haline geldi. Aile hekimliği, küçük hastanelere dönüştürüldü. Farklı sağlık hizmetleri (SSK, üniversiteler, askeri kurumlar, belediye, Sağlık Bakanlığı vb.) arasında var olan bölünmenin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ancak bu süreçte toplumun örgütlü kurumlarının ve sağlık emekçilerinin denetim ve karar süreçlerinde yer alması gerekli. Ayrıca, sağlık hizmetlerinin basamaklandırılması ve buna uyulması da çok önemlidir.

Özel sağlık kurumlarının teşvik ve desteklerle sayılarının artırıldı. Sağlık kurumlarının, Halk Sağlığı, Temel Sağlık Hizmetleri ve Kamu Hastane Birlikleri olarak üçe ayrıldı ve daha sonra bu kurumlar birleştirildi. Özel sağlık sektörünün büyümesi, sermaye kesimlerinin sağlığa ilgisinin artmasıyla paralel ilerlemiştir. Güvencesiz sağlık emek gücü, derin sömürüye maruz kalırken hastaların bedenleri sürekli istismar edilmiştir. Sağlık hizmetlerinin genel bütçeden karşılanması gerekmektedir. Sağlıktan tasarruf yapılamaz ancak sağlık hizmetleri ve finansmanı birbirinden ayrıldı. 2008’de çıkarılan Genel Sağlık Sigortası uygulaması, yoksullar üzerinde ek mali yükler getirdi. Bunu takip eden SUT uygulamaları ve katkı payları, toplumun sağlık hizmetlerine erişimini zorlaştırdı”

İÇÖZ: DÖNÜŞÜM ÇÖKTÜ, YENİ BİR SİSTEM ŞART!
Sağlığın bir kamu hizmeti olduğu ve bu hizmetin kadrolu çalışanlar eliyle yürütülmesi gerektiğini defalarca dile getirdiklerini vurgulayan İçöz, “Geçen süre zarfında güvencesizlik, sağlık sektöründe temel bir çalışma rejimi haline gelmiştir. Salgın ve depremler, bu sistemin eksikliklerini daha da görünür kıldı. Sağlık emekçilerinin insanca yaşayacak bir temel ücrete sahip olması şarttır ancak sürekli olarak sağlık emekçilerinin ücretleri düşük tutulmakta ve güvencesiz bir ücretlendirme modeli dayatılmaktadır. Emekçiler, fazladan mesai yapmaya zorlanmakta, bu durum da iş yüklerini artırmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı sistemi ile sağlık alanında tekleşen rejim, şehir hastaneleri üzerinden kendini göstermektedir. Biz sağlık hizmetlerinin toplum içine yayılmasını savunuyoruz fakat devasa hastanelerin toplumsal sağlık açısından yararlı olmadığını görmekteyiz. Sonuç olarak, ‘sağlıkta devrim’ olarak sunulan dönüşüm programının çöktüğü aşikardır. Biz, rant ve kâr amacı gütmeyen, sağlık emekçileri ile hastalar arasında para ilişkisi olmayan, koruyucu hizmetlerin önceliklendirildiği bir sağlık sistemi istiyoruz” dedi.

‘KADROLU İSTİHDAM SAĞLANMALI’
Özel sağlık kurumlarına değil, kamu sağlık kurumlarına yatırım yapılması gerektiğini söyleyen İçöz, “Sağlık hizmetlerinin demokratikleşmesi, bireysel ve tedavi merkezli değil, toplum ve bölge tabanlı bir koruyucu sağlık anlayışının benimsenmesi önemlidir. Taşeron, sözleşmeli ve güvencesiz çalışma sistemine son verilmeli; kadrolu istihdam sağlanmalıdır. Biz, performans değil, emekliliğe yansıyacak temel ücret ve düzenli ücret artışları talep ediyoruz. Devasa şehir hastaneleri yerine, topluma yayılmış ve ulaşılabilir sağlık kurumları olmalıdır.

Ücretsiz, nitelikli, ulaşılabilir ve kamusal sağlık hizmeti talep etmeye devam edeceğiz. Bebeklerin özel hastanelerde nasıl kaybedildiğine dair haberlerle sarsılıyoruz. Sağlık Bakanlığı ve tüm sağlık kurumları önünde, kentin meydanlarında sesimizi yükseltiyoruz. Sağlık hizmetleri kar alanına dönüştürülmüş; yüksek kazanç sağlamak amacıyla bebeklerin yaşam hakları ihlal edilmiştir. Sağlık hizmetlerini metalaştıran hükümet, yolsuzluklara ve insan sağlığını hiçe sayan uygulamalara zemin hazırlamıştır.

Özel hastaneler derhal kamulaştırılmalıdır. Yaşanan bu katliamı birkaç kişiye yükleyerek örtemezsiniz. Suça bulaşmamış emekçiler işsiz bırakılamaz; bu hastaneler kamulaştırılmalı ya da suçsuz emekçiler Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde görevlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.

‘EMEKÇİLERİN SESİNE KULAK VERİN!’
‘Özel hastaneler ya kamulaştırılmalı ya da SGK ile yapılan tüm anlaşmalar iptal edilmelidir’ diyen İçöz, “Yerel ve merkezi bürokratların görevden el çektirilmesi ve adli soruşturmalara dahil edilmesi şarttır. Kamu hastanelerindeki istihdam açığı hızla giderilmeli ve liyakatsiz yöneticiler geri çekilmelidir. Kamusal, nitelikli, erişilebilir ve ücretsiz bir sağlık sisteminin garantisi verilmelidir.

Özel sağlık kurumları, SGK’dan yani halkın vergilerinden beslenmemelidir. Yönünüzü sermaye tekellerine değil, halka ve sağlık emekçilerine çevirmelisiniz. Sağlık ve sosyal hizmet alanında yaşanan olumsuzlukları açığa çıkaran üye ve yöneticilere soruşturma açmaktan vazgeçmelisiniz. Sağlık emekçilerini dinlemelisiniz. Toplumun sağlık hakkına ve sağlık emekçilerinin dertlerine dikkat çekmeye devam edeceğiz. Söyleyecek sözümüz, değiştirecek gücümüz var. Kurtuluş yok, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” şeklinde konuştu.