Sakin sanki

Kendimizi dışardan gözlemlemek o kadar zordur ki bu sebeple insanlar ne kadar öfkeli, kırgın ya da bıkmış olduklarını anlamadan, nedensiz davranışların içinde bulurlar kendilerini.

Milo, genel olarak sakinliğini koruyabilen bir yapıya sahipti. Sinirlenir ama durulur, küser ama gönlü alınınca yumuşardı. Sakin kalma konusunda doğuştan bir yeteneği vardı.

Oysa ki bizler çoğu zaman sinirimizi atamıyor, kırgınlığımızı yok sayamıyoruz.

Neden diye çok düşündüm belki sizler de düşünmüşsünüzdür. Ve bir sonuca vardım.

Bizler, öfkemizi kontrol altına almak adına tam olarak dışa vurmuyoruz; kırmamak adına ise kırgınlığımızı anlatmıyoruz. Hoş çoğu zaman anlatsak da anlaşılmıyoruz ve bir şekilde bir şeyler içimizde ukde kalıyor.

Milo’ya baktığımda ise duygularını yaşamaktan korkmayan bir karakter görüyordum. Tam o an, hissettiklerini dışarı vurması sayesinde sonrasında daha kolay sakinleşebiliyordu. Bu aslında içgüdüsel bir davranıştı. Hayatın getirip götürdükleri arasında bizler bu içgüdüyü kendi içimizde şekillendirmiştik. Aslında doğamız bu değildi ki.

O kırılmasın, o üzülmesin, o beni yanlış anlamasın, o beni böyle görmesin… Gözyaşlarımız bile içimize akmaya başladı zamanla. Söyleyin bana doğamız bu mu aslında?

O an vermediğimiz tepkiler belki de yıllarca içimizde büyüyor ve bizlerin davranışlarını etkiler hale geliyor. Milo’ya baktığımda ise sakin karakterinin altındaki nedenin bu etken olduğunu açık bir şekilde görebiliyorum ama bizlerde bunu göremiyorum…

Anın getirdiği duyguları ana yansıtarak, sonrasında bize kalan yorgun mirastan sıyrılabiliriz. Birçok anda yaşadığımız bu imtihandan geçmenin formülü, unuttuğumuz içgüdümüzde saklı.

Sakin kalmanın ihtişamı, zoraki olmamasından gelir. Ve unutmayın ki her davranış bir tepkiyi hak etmez. ‘İmtihandın, geçtim’ diyebilmek ise bildiğimiz o şarkının sözüne eşlik etmekten daha büyük bir anlam katar özümüze.