O gece son kadehlerimizi bu sözlere kaldırdık,
'...Akşamlar, Şehrazat, dünyanın her yerine aynı kederle mi iner?..'
O satırlara gelinceye kadar kimleri anmadık ki.
Nazım'ı, Atilla İlhan'ı, Orhan abiyi, Ruhi Su'yu,Neşet Ertaş'ı.
Kara pullu balıkları.
İncirlerin olmasını beklemeden giden sevgilileri.
Bir sonbahar akşamında Ankara'yı, Kuğulu Park'ı.
Bahçeli'deki Kestane ağaçlarını...
* * *
Kafalar iyi oldu mu yüzleşmek kolay oluyor geçmişinle. Bir sonraki satırlarını anımsamadığın şarkılar gibi geçmişin.
'Sahi o gün ne olmuştu' deyip karanlıkta kayboluyor gözlerin.
* * *
'Ne çok öldük yahu' diyoruz. Çok yakınımızdakiler de var hiç tanımadıklarımız.
'Babam cacık severdi rakının yanında, sarımsaklı. Üzerindeki zeytinyağının tuzlu tadını hiç unutmadım...' diyorum.
Susuyoruz...Aşklarımıza sevdiklerimizi ekliyoruz. Hattakedilerimizi, köpeklerimizi...
* * *
Yanımdaki güçlü el omzumu sıkıyor, yaramı seviyor biliyorum.
Biliyorum, aslında o benim tanıştığımızdan bu yana hep yaralarımı ve suskunluğumu sevdi.
Bıyık altı gülümsemelerimi, kahkahalarımı, gözyaşlarımı...
* * *
'...Bir öksüzün omuzlarında sukut/yüreğim sana emanet sıkı tut...'diye mırıldanıyorum.
'Geldi, zamanıdır' diyor.
O gece son kadehlerimizi akşama ve kedere kaldırmıyoruz. Öncesi de vardı sonrası da.
Unutmuyoruz ustaları, şairleri, yazarları...
* * *
'Hadi sor' diyor 'sor'!
'Sevdiğimiz kadınlar bizim neyimizi sever?..'
Sevdiklerimiz masayı terk ediyor 'yine aynı nakarat' dercesine.
* * *
Denize doğru bir yarasa uçuyor.
Rüzgar çıkıyor.
Üşüyoruz.
Aslında kadehlerimizi o akşam son kez kaldırmışız, ölüyormuşuz da biz anlamamışız!..