SOSYAL medya, insanları sanal olarak bir araya getirirken gerçek duygusal bağların zayıflamasına da neden olabiliyor. Kişiler, yüz yüze etkileşimlerin yerini alan dijital iletişimle birlikte samimiyet ve derinlikten uzaklaşabiliyor. Sosyolog Funda Alpaslan Talay, sosyal medyanın toplumsal ilişkiler üzerindeki etkilerini derinlemesine irdeleyerek bu platformların bireylerin kendini ifade etme biçimlerini nasıl dönüştürdüğünü ve sosyal dinamikleri nasıl şekillendirdiğini açıkladı. Sosyal medyanın sağladığı görünürlük ve mobilizasyon fırsatlarının yanı sıra duygusal bağları zayıflatma ve ‘klik aktivizmi’ riski gibi tehlikelerini vurgulayan Talay, gelecekte sanallaşmanın etkisiyle ilişkilerin nasıl evrileceğine dair öngörülerde bulundu.
SOSYAL MEDYA: YÜZEYSELLEŞEN İLİŞKİLER
Sosyal medyanın hayatımızda giderek daha fazla yer kapladığını ve bu durumun toplumsal ilişkilerde köklü bir şekilde değiştirdiğini belirten Talay, “Artık insanlar yalnızca fiziksel ortamlarda değil, sanal alanlarda da sosyalleşme fırsatı buluyor. Bu yeni dinamik, bireyler üzerinde bir tür dolaylı denetim kuruyor. Herkesin göz önünde olduğu bir ortamda, toplumsal normları içselleştirmek zorundayız” dedi.
Sosyal medyanın bireylerin kendilerini ifade etme biçimlerini değiştirdiğini vurgulayan Talay, “Kendimizi sürekli görünür kılma çabası, ilişkilerimizi daha yüzeysel hale getiriyor. Artık destekleyici bir arkadaşlık yerine, kendimizi var etme amacıyla ilişkiler kuruyoruz. Bu durum, insanların sosyal medya aracılığıyla idealize edilmiş benliklerini yaratmalarına olanak tanıyor” ifadelerini kullandı.
ANLIK İLETİŞİM, DUYGUSAL KOPUKLUK
Sosyal medyanın toplumsal hareketlerin hızlanmasında önemli bir rol oynadığını ifade eden Talay, “Twitter ve Instagram gibi platformlar, sesimizi duyurmak için büyük bir fırsat sunuyor ancak bu durum, ‘klik aktivizmi’ riskini de beraberinde getiriyor; sanal destek sunarken fiziksel eylemlerden uzaklaşma ihtimalimiz artıyor. Bu durum toplumsal hareketlerin etkinliğini zayıflatabilir” dedi
İletişimdeki hızın, yüz yüze iletişimin sağladığı duygusal bağları zayıflattığını belirten Talay şu ifadelere yer verdi: “Yüz ifadeleri ve beden dili yerini emojilere bırakıyor. Bu, gerçeklikten uzaklaşmamıza neden olabiliyor. Duygusal derinliğin azalması, insan ilişkilerinde bir kopukluk yaratabilir.”
MAHREMİYET VE SANAL İLİŞKİLERDE BELİRSİZLİK
Dijital mahremiyet konusuna da değinen Talay, “Mahremiyet algımız değişiyor; kişisel verilerimiz adeta bir ‘meta’ haline geliyor. Sosyal medya, bizi sürekli gözlem altına alıyor ve bu durum, kendi sınırlarımızı tanımamızı zorlaştırıyor. Bu durum, bireylerin kimliklerini oluşturma süreçlerinde belirsizlik yaratabiliyor. Gelecekte sosyal medya daha fazla ‘sanallaşma’ ve ‘metaverse’ ile iç içe geçecek. İlişkilerimiz daha çok sanal platformlarda gerçekleşecek ve bu sosyal bağlarımızı fiziksel gerçeklikten koparabilir. Yapay zekâ ve veri madenciliği sayesinde bireylerin davranışları daha öngörülebilir hale gelecek” dedi.
‘TOPLUMSAL FARKINDALIĞI ENGELLEYEBİLİR’
Sosyal medyanın bireylere kimliklerini yeniden inşa etme fırsatı sunduğunu ancak bu süreçte sahte bir öz-yansıtma yaratabileceğini vurgulayan Talay şu ifadelere yer verdi: “Sosyal medya geniş bir sosyal ağ oluştursa da filtre balonları içinde sıkışma riski taşıyoruz. Bu, farklı bakış açılarını kabul etme yeteneğimizi sınırlayabilir. Sonuç olarak sosyal medya toplumsal ilişkilerimizin vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Onun yasaklanması, toplumsal farkındalığımızı engelleyebilir. Dijital okuryazarlığın artması ve etik kullanım anlayışının teşvik edilmesi, sağlıklı bir sanal kültür yaratmamıza yardımcı olabilir. Kendimizi daha bilinçli bir şekilde ifade ettikçe, sosyal medyanın toplumsal dayanışmayı ve bilinçlenmeyi destekleyici bir araç olabileceğini unutmamalıyız”