Suçlu değiliz ama suçun çoğu bizde!


'Gazeteci' diye gezinen 'bit yavrusu' dolu ortalık... Hastanenin yoğun bakımında ölüm kalım savaşı veren bir insanın çorba içebildiğini anlatan haberle 'Akşama çorba partisi veriyorum' diye dalga geçen, 'Keloğlan'dan masallar', 'Rüyasında görüp yazmış' diye aklı sıra alay eden lavuklara 'gazeteci' demeye devam ederseniz, meslek yerlerde sürünür tabii... Karısına Aile Hekimliği'nde gerekli olmadığı için haklı olarak tahlil yapmayan doktoru, 9 sütuna haber yapıp hedef gösteren zibidinin gazetesini, yazdığı 30 satırlık köşede 35 tane dilbilgisi hatası olan hesapta gazeteciye emanet ederseniz doğaldır burnunuzun boktan kurtulmaması... Sorsan hepsi gazeteci... 'Yerel gazeteleri kim okuyor, sen haber sitelerine reklam ver, en iyi portal da benimki' dediği kadın meslektaşını ikna edemeyince 'yerel basın düşmanı' ilan eden... Bir de üstüne 'şıllık' deyip 'Ben onu şımarık anlamında yazdım', 'Yok yok ben onu da yazmadım, telefon kafasına göre düzeltmiş' diyen gazeteciye, 'Arkandayız, iyi yapmışsın' diye destek mesajı gönderen kadın gazeteciler var bu memlekette. Daha acı ne olabilir ki?.. Şimdi bir de bir 'gazeteci ağabey' çıktı, 'Rektör bana sansür uyguluyor. Üniversite haberlerinin bana gönderilmemesi talimatını vermiş. Böyle ayrım olur mu' diye feveran ediyor. İyi gazetecidir ama unutmuş. Kendisi Antalya'da gazetecilik mesleğindeki ayrımcılığın baş mimarlarındandır... Yıllar önce ulusal gazetelerin, TRT'nin, Anadolu Ajansı'nın Antalya temsilcileriyle 'Basın Vakfı' kurup yerel gazetelere savaş açan organizasyonun başıdır kendisi...
Antalya'nın göbeğindeki tepede teröristler kaleşnikofla bir çifti tarayıp öldürdü, bunlar 'aşk cinayeti' yazdı gazetelerinde. Şehrin göbeğinde çöp konteynerini paramparça eden, masum canları alan bomba patladı, 'Deodorant kutusu patladı' diye haber yaptılar. Alanya'da otel odasında canlı bomba patladı, 'Klima yangını' diye haber yazdılar... Üstelik patlamada odadaki bütün eşyalar paramparça olmasına rağmen yayınladıkları fotoğrafta klima inadına sapasağlam duruyordu. Yerel gazeteler gerçekleri yazmaya çalışınca da hepsini 'vatan haini', 'turizm düşmanı' ilan ettiler. 'Yerel basın düşmanı' diye birilerine çamur atıyorlar ya... Şimdi 'sansür' diye bağıranlar aynı kişiler... Sansürmüş... Keşke 30 yıldır valiler, kaymakamlar, belediye başkanları arasından da birileri çıkıp amacı gazetecilik olanlarla olmayanları ayırabilseydi... Hürriyet'in Antalya Temsilcisi Salim Uzun aradı geçen gün... 'Ağabey sana bir özür borcum var' diye girdi söze... 'Hayırdır' dedim, 'Dalga geçmedim, yalandır da demedim ama Başkan Böcek'in çorba içtiği haberinize ben de inanmamıştım. 'Uğur ağabeyi kandırdılar mı' diye aklımdan geçirdim. Gördük ki kelimesi kelimesine doğru, hakkını helal et ağabey' dedi... Ne hakkı Salim, ne helali?.. Bizim sen ve senin gibi pırıl pırıl genç gazetecilerde ne hakkımız olabilir ki?.. Asıl siz hakkınızı helal edin... Mesleğin bayrağını adam gibi taşıyıp devredemedik size... Gazeteci diye geçinenleri size rol model bıraktık... Senin ve her biri ayrı cevher olan, aslanlar gibi gelen genç arkadaşlarının arkasındayım gücüm yettiğince... Tek bir şartım var... Bugüne kadar yaptığınız gibi kim gazeteci kim değil iyi analiz edin. Ve bu adamların dediklerini de yapmayın, yaptıklarını da... İşte o zaman meslek de kurtulur, memleket de... Umudumuz sizde...