Ters yüz

2015 yılında ilki yayınlanan orijinal ismi ‘inside out’ olan, Pixar’ın muhteşem animasyon filminden tam dokuz sene sonra ikincisi geldi. Hiç boşuna uğraşmayın Pixar’dan kötü animasyon filmi çıkmaz. Adamlar bu işi çözmüş. Çoluk çocuk hem eğlendik nem de fazlasıyla düşündük. Vve taşlar hiç bu kadar yerine oturmamıştı.

Bizi kim yönetiyor? Kafamızın içinde neler olup bitiyor?

Yönetmen koltuğunda ‘Up’ filminin de yönetmenliğini yapmış Pete Docter oturuyor. Filmin ana karakteri 11 yaşındaki Riley’in değişen duygularının hayatındaki davranışlarını nasıl etkilediği anlatıyor. Pete, kendi kızının büyüme çağındaki değişen duygu düşünce ve davranışlarını gözlemleyerek oluşturmuş bu animasyonu.

İnsan beyninin nasıl çalıştığını çok basit ve eğlenceli bir şekilde anlatan bu filmde düşünün ki kafanızın içinde bir yönetim masası var ve masayı yönetenler de duygularınız. Arka planda birbiriyle bağlantılı kocaman bir sistem var. Film duygular üzerine kurulmuş.

Duygu karakterlerini oluşturan ekip, tam 27 duygu üzerinde çalışmış ama bunların arasından en baskınlarını seçip 5 duyguyu ana karakter olarak seçmişler. Neşe, üzüntü, tiksinti, korku ve öfke yer alıyor. Bu beş duyguyu 11 yaşındaki bir çocuk için yeterli görmüşler. İlk filmde mutlu mesut yaşayan Riley, babasının iş durumundan dolayı başka bir şehre taşınmaları gerekir. O yaştaki bir çocuğun başına gelen bu köklü değişim çocuk üzerinde gerçekleştirdiği duygu değişimleri anlatılıyor.

Neşe Riley’nin mutlu olabilmesi  için diğer duyguları fazla yaklaştırmak istemez, özellikle üzüntüyü ama sonunda Riley’nin mutlu olabilmesi için her duyguya ihtiyacı olduğunu anlar. Filmin en beğendiğim yerlerinden birisi de karakter adalarıydı. Filmde hangi duygu baskınsa onun rengini alan çekirdek hatıralar vardı. Ve bu çekirdek hatıraların ait olduğu karakter adaları vardı. Aile adası, arkadaşlık adası, hokey adası gibi. Bu renkli küreler gün sonunda ait olduğu adaya gidiyordu. Küçüklüğümüzden itibaren değer verdiğimiz, önemsediğimiz bütün anılarımızın oluşturduğu adalar. İnsanın farklı yönlerini oluşturan alanlar. Aile bağlarına da büyük vurgu yapılıyor. Korkularımız, hayallerimiz yani kısacası bizi biz yapan her şey bu adalarda birikiyor ve sizi yönlendiriyor.

Gupse Özay’ın seslendirdiği ‘üzüntü’ karakterinin “bende bir sorun var” repliği kulaklarımdan gitmiyor. Neşe’yle yakaladıkları uyum, zıt duyguların dengesini vurguluyor.   İkinci filmde ise Riley’nin 13 yaşına girmesiyle ergenlik baş gösteriyor ve hikayeye yeni duygular ekleniyor. Büyüdükçe yeni duygularla tanışmaz mıyız?

Kaygı, gıpta, bıkkınlık ve utanç; bu duygularla yönetim masası biraz karışıyor. Bu yeni duyguların Riley ‘i nasıl etkilediğini izliyoruz.

Oldukça eğlenceli, bazı sahneleri çok duygusal bir filmdi. Büyümek ne kadar da zormuş ama bütün bu duygularla baş etmek daha da zor. İyi seyirler.