Rakamlarma Türkiye'de demografik gelişmeler:
Türkiye'nin nüfusu hızlı bir artış göstermektedir. 2008 yılında 71,52 milyon olan nüfus, 2018'de 81,87 milyona ulaşmıştır. Son 10 yılda, yıllık ortalama nüfus artışı 1 milyon civarındadır(Statista 2018, akt. IMF).
Nüfus gelişimi istatistiklerine bakıldığında 2006'da bir önceki yıla göre artış oranı yüzde 1,26 iken, 2016 yılında bir önceki yıla göre nüfus artışı yüzde 1,57 olarak gerçekleşmiştir (Statista 2018, akt. World Bank).
Doğumlar azalmaktadır. 2006 yılında doğurganlık, yani kadın başına canlı doğan çocuk sayısı 2,24 iken, 2016'da 2,05'e gerilemiştir (Statista 2018, akt. World Bank).
Ortalama yaşam süresi 2005 ile 2015 yılları arasında 72,45'ten 75,43'e yükselmiştir (Statista 2018, akt. World Bank).
Türkiye'nin toplam nüfusunda 65 yaş ve üzeri nüfus oranı devamlı artmaktadır. 2006 yılında bu nüfusun oranı yüzde 6,7 iken, 2016 yılında yüzde 7,9 olmuştur. Buna karşın 0-14 yaş grubunun oranında devamlı düşüş kaydedilmiştir. 2006 yılında bu yaş grubunun toplam nüfustaki oranı yüzde 28,21 iken 2016'da yüzde 25,3 olarak gerçekleşmiştir (Statista, akt. World Bank).
Türkiye nüfusunun ortalama yaşı 1950-1975 döneminde aşağı yukarı aynı kalmıştır. 1950'de 19,7 iken 1975'te 19,6'dır. İlk defa 1980'de 20'ye yükseldikten sonra yükselişi süreklilik kazanmıştır. 2015 yılında 29,9'a ulaşmıştır. 2020'de 31,6 olacağı tahmin edilmektedir (Statista 2018, akt. UN DESA, PopulationDivision).
Şehirleşmede de hızlı bir gelişme meydana gelmektedir. Türkiye'de 2006'da nüfusun yüzde 68,38'i şehirlerde ikamet etmekteydi. 2016'da ise yüzde 73,89'a yükselmiştir (Statista, akt. World Bank).
Bütün bu gelişmelerin bireysel yaşlanma süreçlerine ve yaşlılık dönemine etkileri dikkate alınmalıdır. Çünkü yukarıda verilen istatistikler, toplumumuzun yaşlandığına işaret etmektedir.
Demografik gelişmeler şu alanlarda yeni girişimlere ihtiyaç doğurmuştur:
Sosyal devletin yükü ağırlaşacaktır. Dolayısıyla sosyal devletin daha yüksek randıman getirmesi gerekmektedir.
Çalışan nüfus yaşlanmaktadır. Bunun ekonomiye olumsuz yansımaması, aksine 'yaşlı' çalışanların mesleki tecrübe ve bilgilerinin daha iyi kullanılması gerekmektedir.
Doğurganlığın azalmasıyla aile yapısı değişmektedir. Daha az çocuk dünyaya getiren ebeveynlerin yaşlılığını güvence altına alacak sosyal politikalar geliştirilmelidir.
Doğurganlık azalırken, kadının çalışma yaşamına entegrasyonu önem kazanmaktadır.
Yaşlıların çoğalması ile yaşlılık toplumsal bir problem olarak belirgin hale gelmektedir. Sağlık sorunlarından bakıma muhtaçlık sorunlarına varıncaya kadar, bir taraftan sosyal devleti zorlayacak, diğer taraftan yeni sektörlerin oluşmasına katkı sağlayacak olan kompleks bir sorun yumağı oluşmaktadır.
Nüfusumuzun çoğu şehirlere yaşadığı için yaşlanan toplumumuzun geleceğini güvence altına alacak olan tüm girişimlerde 'şehirleşme' olgusunun göz önüne alınması gerekli görünmektedir.