Antalya'nın Alanya ilçesine bağlı Okurcalar beldesinde, Tuz Adası gizemli bir güzellik olarak saklanıyor. Karaburun mevkiinin hemen önünde, Justiniapolis Antik Kenti'nin muazzam kalıntılarına komşu olan bu adanın hikayesi, geçmişin derin izlerini taşıyor.
ANTİK LİMANLARDAN GÜNÜMÜZE
Selçuk Üniversitesi'nin gerçekleştirdiği ‘Antalya İli Kıyılarında Antik Limanlar ve Demirleme Yerleri’ araştırması, Tuz Adası'nın antik dönemde taş ocağı olarak kullanıldığını ortaya koyuyor. Buradan çıkarılan dev taş blokların, inşaatlarda kullanılmak üzere gemiler aracılığıyla taşındığı biliniyor. Karaburun mevkiinin ise geçmişte geçici demirleme yeri olarak işlev gördüğü kaydedilmiş.
TUZ ADASI'NIN ADI
Yerel halk, Tuz Adası'nı yakın geçmişte tuz kaynağı olarak kullanmış. Ada üzerindeki taş blokların çıkarıldığı yerler, doğal havuzlar şeklinde günümüze ulaşmış. Yaz aylarında bu havuzlarda oluşan tuzlar, Okurca halkı tarafından taşınıp heybelere doldurularak evlere getirilmiş ve bütün yıl boyunca kullanılmış. Bu geleneksel yöntem, adanın hafızasında derin izler bırakmış.
ADANIN GÜNÜMÜZDEKİ YÜZÜ
Günümüzde Tuz Adası, maki kaplı yeşil tepecikleri ve antik dönemde oluşan havuzlarıyla büyüleyici bir manzaraya sahip. Ada, kıyıdan yaklaşık 200 metre uzaklıkta bulunuyor ve adeta tarihin izlerini sakin sularında barındırıyor.
ROMA DÖNEMİNE AİT LAHİT
2012 yılında, Karaburun bölgesinde yapılan dalışlar sırasında kıyıdan biraz uzakta Roma dönemine ait lahit keşfedildi. Hakan Güleç'in bulduğu bu antik hazinenin içinde yer alan Eros ve Medusa figürleri, tarihle buluşan bir sanat eserini gün yüzüne çıkardı. Lahit, Alanya Müzesi Bahçesi'nde ziyaretçileri antik bir yolculuğa çıkarıyor.
Tuz Adası, tarih ve doğanın kucaklaştığı bir noktada, Antalya'nın zengin mirasının bir parçası olarak huzurla beklemeye devam ediyor. Geçmişin hikayeleri, bu büyülü adada dalgaların melodisiyle bir araya geliyor, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunuyor. Haber/Erendiz ÖZKURT