Sandığa sayılı günler kala partiler de sloganlarını, vaatlerini, söylemlerini afişlere yansıtmaya başladı. Muhalefet partileri iyi gidiyor. Etkileyici, karşılığını bulacak gibi görünen, halka, vatandaşa, hayata, gerçeklere dokunan mesajlar var afişlerde. İktidar partisi ise geçmiş seçimlerde sergilediği performansı epeyce yitirmiş, iyice çaptan düşmüş gibi görünüyor. 20 küsur yıllık iktidarın sonunda 'Doğru zaman, doğru adam' sloganı hiç de inandırıcı durmuyor. Bunu CHP söylese, tamam; artık iktidardan kurtulma zamanı geldiğini söylüyor, alternatif olarak Kılıçdaroğlu'nu vurguluyor deriz. AKP bu sloganla, kendi devri iktidarında geçen 20 yılın yanlış olduğunu, şimdi doğru bir iktidarın başlayacağını mı anlatıyor? Bu sloganın bilinçaltı göndermelerine, verdiği 'subliminal' mesajlara ise hiç inanmak istemiyorum. Çünkü 'Türkiye Yüzyılı' diye başlıyor bu sloganlar… Cumhuriyetin 100. yılı paydası, göndermesi üzerinden yürünüyorsa, bu zaten kimsenin elinde olmayan, herhangi bir siyasi partinin iradesiyle öne ya da arkaya gidemeyen tarihsel bir akış. Takvim kimsenin keyfine göre atlamıyor. Bu durumda 'başka bir Türkiye' mi ima ediliyor? 'Yeni Türkiye', 'yeni devlet' tamlamalarının fütursuzca ortaya atıldığı bu zamanlar bir kesimin bilinçaltını ortaya seriyor aslında.

Asgari ücret açlık sınırıdır

İktidar partisinin bir billboardı gözüme çalındı geçenlerde. 'Asgari ücreti yüzde 86 artırdık' türünden bir ifade vardı. Rakam tam böyle miydi hatırlamıyorum, ama buna benzer bir şeydi. Yaşasın, zengin olduk dedim bir an. Enflasyondan haber yok bu ifadede. Ekmek fiyatı ne oldu, soğan kaç lira, kiralar ne düzeyde, halk nasıl yaşıyor? Sanki her şey sabit kalmış da, asgari ücret uçmuş, yaşam standardımız tavan yapmış, her gün et yiyoruz, dert üstü, murat üstüyüz. Amerikan mahkemelerinde, 'gerçeği, tamamen gerçeği söyleyeceğine yemin eder misin?' diye ant içirirler. Gerçek nereden baktığınıza göre değişebilir, ama 'tamamen gerçek' kişilerden, siyasetlerden, hesaptan kitaptan bağımsız gelişen bir durumdur. Bizim dışımızda vardır, var olur, yaşar, soluk alır. 'Tamamen gerçek' penceresinden baktığımızda durum nedir? Cebimize giren el daha fazla paramızı tırtıklıyor. Yoksulluk artıyor, genişliyor, derinleşiyor. Asgari ücret 'en az ücret' demektir. Yani alt sınırdır. Bırakın iyi geçinmeyi, geçinebileceğimiz bir para bile değildir. Toplumun kayıtsız, merdiven altı, en dip işlerinde çalışanları güvenceye almak için konulmuş bir tarifedir asgari ücret. İlk uygulanmaya başladığı dönemde asgari ücretli kesim genel nüfusun yüzde 10'luk, yüzde 20'lik bir kesimiydi. Fakat bugün halkın yüzde 80'i asgari ücretli oldu.

Çaya, çorbaya uzay masalları

Bir siyaset bunun neresiyle övünebilir? 'Türkiye yüzyılı' bu mu ya da bu acı gerçekle mi geçiyoruz yeni bir çağa? Yoksullaşan, yoksullaştırılan, emeğine çökülen, ekmeği küçültülen halk mı dünya devleriyle, uluslararası sermayeyle, teknolojiyle, süper güçlerle yarışacak? Yoksul bir halkın övünebileceği tek şey kendisinden daha yoksul halklar olmasıdır. Bizden daha yoksul olanlar bizi kıskanabilir. Elini uzattığı pazar tezgahında parmakları tutuşan, soğan bile alamayan, neredeyse tenceresinde taş kaynatma noktasına gelmiş bir halkı kandırmanın yolu ancak 'uzay masalları' olabilir. Karnı guruldarken astronot kadrosundan devlete girip çoluğuna çocuğuna et yedirmeyi hayal edebilir. Bir siyaset bununla övünebilir, bunu vaat edebilir mi? Vaat ediyor işte. Fakat 'tamamen gerçek', yıllardır anlatılan masalları, 'subliminal', 'sanal' mesajları tarihin çöplüğüne atacaktır. İşte o zaman 'Türkiye yüzyılı' diyebiliriz.

Yüz yıllık yürüyüş devam ediyor

14 Mayıs akşamı vatandaşına beş maske bile dağıtamayan iktidar değil, dayanışma kazanacaktır. Sansür yasaları, adaletin bozulan terazisi, Silivri'nin soğuğu, susturulan medya, çarpıtılan rakamlar, söylenen yalanlar değil, aydınlık, eşitlik, özgürlük çabası, mücadelesi konuşulacak artık. 'Bu cumhuriyet olmadı, bu devlet olmadı, bu yasalar yerli ve milli değil' tezlerinin yerini, cumhuriyeti 100. yılında demokrasiyle taçlandırma hedefi alacak. Geçtiğimiz yüzyıl bu halkın işgal edilen topraklarını dişiyle, tırnağıyla, canıyla, kanıyla, elindeki yaba, arkasındaki kağnıyla kurtarıp, yeni bir devlet, cumhuriyet kurduğu çağdı. 'Türkiye yüzyılı' diye bir şey varsa, esaret zincirini kırıp yurttaşlığa geçtiğimiz, meclisi inşa ettiğimiz, bir ülkeyi neredeyse yoktan yarattığımız, emeğimizle, alın terimizle fabrikalar, tesisler kurduğumuz, aydınlar, sanatçılar, bilim insanları yetiştirdiğimiz bu uzun yürüyüştür. Bu yolda da yürümeye devam edeceğiz.

YAZAN: İDRİS ÖZYOL