Yanlış melodiyle dans etmek!

Sağlığında yaptığı fakat beğenmeyip bir köşeye fırlattığı otoportresi 69 yıl sonra Newyork’taki açık artırmada 35 milyon dolara satılan 20’nci yüzyılın en büyük ressamlarından Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te ölmeden kısa süre önce 48 yıllık kısa yaşamını şu sözlerle özetlemişti; ‘Ben aşkın, acının ve devrimin kadınıyım. Devrim, bizleri karnında taşımış olan gerçek annemizdi’

Meksikalı ressam, Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon;  Kısa adıyla Frida. Altı yaşındayken çocuk felci geçirmiş, bir bacağı sakat kalmış. Arkadaşları ona "Tahta Bacak Frida" diye seslenirken O, “Neden yürümek için ayaklarım olsun ki, uçmak için kanatlarım var” diyecek kadar kendisiyle barışıkmış.

Sanat okulunda anarşist bir edebiyat grubuna girmiş bu da onda güçlü bir kişilik oluşturmuş. 18 yaşında geçirdiği bir trafik kazası onun bütün hayatını değiştirmiş. 32 kez ameliyat olmuş, sakat olan bacağı kangren yüzünden kesilmiş.

 

Yalnız kalma tehlikesi

“Kötüyüm, gitgide daha da kötü olacağım ama yavaş yavaş yalnız kalmaya alışıyorum, bu bile bir şeydir, bir avantaj, bir zaferdir. Kentler ne denli büyük ve kalabalık olursa, kaybolma tehlikesinin yanı sıra insan, sanılabileceğinin tersine, yalnız kalma tehlikesiyle daha çok karşılaşırmış.”

Hasta yatağının tavanındaki aynaya bakmış, “Kadife Elibise” adlı Oto portreyi yapmış. 1929’da “Fil ile Güvercinin evliliğine” benzetilen bir düğünle dönemin ünlü ressamı şişko Diego Rivera ile evlenmiş.

Eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle ayrılırken Diego’ya şöyle seslenmiş:

‘İki büyük kaza geçirdim Diego; Tramvay ve sen. Fakat en kötüsü sendin!’

Bir yıl sonra Diego ile yeniden evlenen Frida, Meksika’ya kaçan ve Frida’nın evine yerleşen Rus devriminin önde gelen isimlerinden Troçki ile birlikte olmuş. Diego’dan yeniden ayrılan Frida, Torçki ile birlikte olmasından bir iki yol sonra bir ihbar sonucu Meksika’dan ayrılmış, San Fransisco’da bulunan eski eşi Diego’nun yanına gitmiş. Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış. Yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açmış.
 

Gündüzlerin ve gecelerin celladı ayna!

Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, Akciğer Embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; Yaşasın Yaşam isimli bir natürmort olmuş. Cenazesi, ertesi gün yakılmış. Külleri daha sonra müze olan Mavi Ev'de muhafaza edilmeye başlamış, tabi resimleri de.
Bugün Frida Kahlo’nun 143 tablosu, 55 tanesi oto portresi, yüzlerce karalaması ya müzesinde ya da tablo koleksiyoncularında. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran, “gündüzlerinin ve gecelerinin celladı” olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portre çizen Frida’daki bu yetenek ve ustalık için Pablo Picasso "Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz" demiştir.

Frida için sanat yalnızca her tür toplumsal değişimin öncüsü olmuştur.

Resimlerinde Meksika kültürünü ve devrimci ulusal kimliğini tuvale aktarmıştır. 

Kendisine ‘sürrealist’ diyenlere de şu cevabı vermiştir.

"Benim sürrealist olduğumu düşündüler. Yanıldılar, çünkü hiçbir zaman hayallerimi resmetmedim. Fırçam asla kendi gerçeğimden başka bir realiteyi boyamadı. Bu gerçeğin içinde hep aşk vardı"

Frida’nın yaşamında hep aşklar oldu ama üç aşkı büyüktü;

Diego, Devrim ve Meksika.
 

‘Ben aşkın, acının ve devrimin kadınıyım’ diyen Frida Kahlo’nun yaşamı Nietzsche’nin ifadesiyle; “Yaşamı boyunca hep yanlış melodiyle dans etmiş” gibi akıp geçmişti...