Yıllar önce gazeteciliğe hevesli bir genci babası elinden tutup yanımıza getirdi.
'Eti senin kemiği benim'...
'Ya bitanecik abim. Al bunu bir marangoza götür, terzi çırağı yap.Hatta aşağıda Kırmızı Kütüphane'ye verelim tezgahtarlığı öğrensin ama bu gazetecilik işi, hani sonradan, doğuştan hikayesi biraz zordur...'
Nuh dedi peygamber demedi baba... İlla gazeteci olacak!..
Hatırlı dostlarımız var arada, başlattık çocuğu takılsın diye.
Genç cevval çıktı. Gidiyor geliyor, karanlık oda,kaza, yangın, morg ne kadar pes ettirecek iş var gönderdik yılmadı.
İşten çıkartamadık ama o çıtasını yükseltti.
Gazeteciliği öğrendiği gibi arsızlığa başladı.
'Müdürüm ben köşe yazmak istiyorum!..'
He he deyip geçiştirdik ama o her gün üşenmeden üç-beş yazı çıkartıyor.
Sümen altında onlarca yazı oldu.
Şimdi önüne gelenin yazıp çizdiğine bakmayın. O zamanlar bu iş o kadar ucuz değil. Bir başyazarımız var ki, ağır ceza avukatı... Ben bile desturla gidiyorum ofisine. Patronlar var, gazetede kırk yıldır yazanlar var. İstanbul'dan Galatasaray Lisesi Kütüphane Müdürü bizde yazıyor. Eski Cumhuriyetçi Mustafa Ekmekçi, Sofu Tuğrul köşe başlarını tutmuşlar.
Patron desen babadan gazeteci.
Ben bir köşe yazıyorum kırk kişi arıyor. 'de'yi, 'da'yı ayırmamışsın, o öyle değil.
Nerede o zamanlar Google... 'Meydan Larusse'lar, Cumhuriyet Ansiklopedisi, belirli günler, haftalar, 'Mesnevi'lerle idare ediyoruz.
Şimdi adam/kadın yazıyor arama motoruna Mevlana'dan güzel sözler, uyarlıyor günümüze sallıyor. Kurduğu ilişkiyi anla anlayabilirsen.
Eğer okuduysa bir de Elif Şafak'ın 'Aşk'ını, kendini başka bir alemde görüyor.Ha sufi olmuş ha olacak...
Keşke Üçler Mezarlığı'nın yakınından geçerken öğrenilseydi Mevlana...
Ya da üç beş teyzenin toplanıp'bahtımız açılsın' diye gittiği türbe ziyaretlerinden.
Bu başka bir konu.
Baktık bizim çömezden kurtuluş yok o kadar yazının içinden birini alıp sıkıştırdık gazetenin bir köşesine.
Allahım bu ne saadet.Yazının çıktığı gün tüm aile fertleri gazetenin ofisine çıkarma yaptı. Baklavalar börekler.Sevindirik oldular...
Büyük kutlama...
Bitmedi haftasonu Aymanas'taki evlerinde büyük bir davet verildi.
Bizim yazarın babası dana kesti, oğlunun yazarlığını kutladı.
Kabartmalı kartvizitler bastırdılar. Yaldızlı...
Şöyle yazıyordu;
Gazeteci/Yazar!..
* * *
Davetten çıkarken patron kulağıma fısıldadı;
'Vallahi müdür senin koltuk tehlikede'
Gülüştük...
O çocuktan bir numara olmadı. Yani ne gazeteci olabildi ne de yazar. Hatta kendisini bir daha görmedik bile...
* * *
Şimdi bizim Uğur bu yazının redaktesini yaptıktan sonra bana şöyle diyecek;
'Abi iyi yazıyon da ne yazıyon?'
Vallahi haklı. Hep başkaları saçmalayacak değil ya bir de ben sallayayım bakalım kim ne anlayacak...