Çocukluk heyecanımızı içimizde taşıdığımızın en büyük örneği, yeni bir şey hissetmenin heyecanında saklıdır.
Milo, bebekliğinden beri benimle beraber büyürken, zamanla körelen heyecanlı hislerimi bana geri kazandırmıştı. Onun yeni bir duygu, durum deneyiminde yaşadığı o tatlı tebessümü, merakı, gözlerindeki ışıltısı içime öyle işlerdi ki unuttuğumu sandığım hislerim birden bire canlanırdı.
Yaş aldıkça yeni ne keşfedebilirim ki derken, her gün yeni bir keşif içinde buluruz kendimizi. Buluruz bulmasına ama farkında olmamız biraz zorlaşır zamanla. Eski heyecanımızı, tadımızı kaybettiğimizi düşünürken birileri ya da bir şeyler bize yeni hisler katar. Milo da bana her gün yeni bir heyecan katıyordu.
Küçük bir çocuk edasıyla yaşadığım ufak şeylerden keyif alırken bunun farkındalığı, mutluluğuma mutluluk katardı. Benim için eski, Milo için yeni olan her hissi onunla birlikte ilk günkü heyecanımla hissetmeye başladığımda anladım ki hiçbir şey eskimiyor, sadece görünmez oluyor. Göz önünde olanın görülmediği gibi unutulan hislerimiz, bir gün bir kıvılcımla yeniden ortaya çıkıyor.
Milo ile ortaya çıkan kıvılcımın bir daha sönmemesi için değiştirdiğim bakış açım; onu kaybettikten sonra yeniden körelmeye başlamıştı. Oysa ki daha dün gibi hatırlardım, Milo’nun denizi ilk gördüğünde yaşadığı heyecanı yüreğimde hissettiğim anları…
Hayatınızda olanların ve yaşananların size bıraktığı buruk hisler, heyecanınızı sizden çalarken bir gün uyandığınızda hayatınızın pozitife döneceğinden habersiz gözünüzü yeni güne çevirirsiniz. Aslında sizin için sıradan bir gündür, nereden bilebilirsiniz ki?
Ve sonra bir olay yaşar ya da biri ile tanışırsınız, Milo gibi, ardından hayatınızın mutlu günlerine doğru büyük bir adım attığınızı hisseder ve sebepsiz bir tebessüm ile güne devam edersiniz.
Kim bilir? Belki de o gün bugündür.