Yeter ki kararmasın!

1902'de doğdu.

20'li yaşlarda vatan haini damgası yedi.

Vatan sevdası ile doluydu yüreği.

Gıyabında hapis cezaları aldı.

Bu ülkenin hapishanelerinde yattı senelerce.

İstanbul, Ankara, Çorum, Bursa, Çankırı.

'Vatan çiftliklerinizse,

kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.
'

'Biz başka severdik, o sebepten 'başka' sevemedik'

Dese de çok aşık oldu, karşılıklı, karşılıksız aşklar yaşadı.

O Aşk'a aşıktı. Aşkını anlattı terk edilmişliğin başında.

'O mavi gözlü bir devdi.

Minnacık bir kadın sevdi.

Kadının hayali minnacık bir evdi,

bahçesinde ebrulihanımeliaçan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.

Ve elleri öyle büyük işler için

hazırlanmıştı ki devin,

yapamazdı yapısını,

çalamazdı kapısını

bahçesinde ebruli

hanımeli

açan evin.'

***

O memleketine aşıktı.

Şu sözleri yetmez mi bu

sevdayı anlatmaya:

'Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benziyen toprak,

bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

bu davet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

bu hasret bizim.'

Kuvvacıydı, savaşın en güzel destanını o yazdı

O'nu tarif etti ve bir daha kimse onun kadar güzel anlatmadı Atatürk'ü

'Paşalar onun arkasındaydılar.

O, saati sordu

Paşalar: 'Üç', dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar,

eğildi, durdu.

Bıraksalar

ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.'

***

Nazım Hikmet 55 yıl önce, 3 Haziran 1963 günü memleket hasretiyle ölür.

Ardında, vatan, memleket ve insan aşkıyla dolu şiirler bırakarak. Bugün yine mezarına karanfiller bırakılacak.

'İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları, deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.

Yani içerde onyıl on beş yıl
daha da fazlası hatta
geçirilmez değil geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.'