Yolculuk anlarında Orhan Pamuk’un “Yeni Hayat” kitabını anımsarım. Özellikle üniversite yıllarında, aile vuslatına doğru giderken, otobüs camında asılı kalırdı yaşlarım. Bir insanın ömrü boyunca dökebileceği gözyaşını bir yolculuğa sığdırabilirdim. Özlemekle, günleri saymakla geçerdi günlerim. Gerçi hala beklemekle geçiyor ömür, Samuel Beckett ' in Godot'yu Bekleyen kahramanları gibiyim.
Yollar diyordum, zamanı durduran yollar, anları bir yerden bir yere taşıyan yollar.
İstanbul’un bembeyaz karlı ayazından, Antalya’nın sıcacık kışına gelirken, uçak yolculuğunda yine durdu zaman. Ne çok havalandı umutlarım 2016’da, tüm uçak yolculuklarımı hatırlıyorum da…
Yolculuklarda, zaman durup dinlenince, bizim zihnimiz yine çılgınlar gibi çalışır ama ne otobüsü durdurabiliriz ne de uçağın rotasına müdahale edebiliriz. İşte bir yerden diğerine taşınan ruhların en sakin ve masum halleridir o anlar bana göre. Kurallar gereği saatler de sürse, yerinden kıpırdamadan bekler, uyur, bulmaca çözer, kitap okur… Gideceği ya da bıraktığı şehirde hayat akar oysa. Yolculuklarında kader ve seçimlerinin muhakemesine başlayan sakin ruhları daha çok severim. Sakinlik iyidir. Şimdi de Hayao Miyazaki’nin Spirited Away filmini anımsadım sakin ruhlar derken. Henüz okumayanlar ve izlemeyenler için, bir kitap ve bir film önerisi de yapmış oldum, keyifle.
Yolda duran zamanları seven biri olarak, o anlarda geçmişi düşünmek yerine yarının umutlarını beslemeyi tercih ediyorum. Umut biraz da beklemektir benim için. Beklemenin bitmeyen öyküsüdür yolculuklarım. Hep bekledim, hala bekliyorum. Bazen gerçek bir sevgili, bazen bıçak damara dayandığında gökyüzünde umudu, bilinçli ya da oluruna bırakılmış halde, bazen ne beklediğimi bilerek, bazen beklenenden habersiz ve yine aynı, ben onu sevdikçe, onu yaşayıp ona yazdıkça o beni umursamaz… “Yollar” diyorum, yol umursamaz yolcuyu çünkü ona sonsuz bir an hediye etmiştir zaten.