İnsan doğanın kontrolü altında; biyolojik saat dediğimiz olay tamamen bunun ispatı niteliğinde. Ne zaman uyanacağız? Ne zaman uyuyacağız? Uyku düzenimiz ve buna bağlı olarak ruh ve beden sağlığımızı zinde tutacak dinamiklerin anahtarı bu zaman dilimlerinde saklı.
Biyolojik saat vücudumuzdaki hormonların ne zaman salgılanacağına karar vererek bir ritim ve bir döngü oluşturuyor. Bu ritmi tetikleyen şey ise günümüzü aydınlatan güneş. Sabah saatlerinde güneş ışığı aldığımızda uyanırız. Melatonin yani uyku hormonumuzun seviyesi düşer ve vücut yavaş yavaş güne hazırlık yapar. Akşam olduğunda ise gün ışığı azalırken melatonin seviyesi yükselir ve uykuya hazırlık başlar. Bu döngüye de uzmanlar “sirkadiyen ritim” diyorlar. Sindirim sistemi, hormon salgısı, kalp atış hızı, hatta ruh hali bile biyolojik saate bağlı. Bu ritim bozulduğunda bir sürü rahatsızlığı yanında getiriyor. Özellikle de ruhsal sıkıntılar başlıyor.
Günümüzün yaşam tarzı, biyolojik saatimizi biraz bozuyor. Elektrikli aydınlatmalar, ekran ışıkları derken sürekli yapay bir ışığa maruz kalmak biyolojik saati doğal ritminden saptırabiliyor.
Şu sıralar herkes uykusuz, yorgun ve mutsuz. Hava değişimi, mevsim değişikliği, ülkece yaşadığımız sorunlar derken biyolojik saatimiz de devreye girince kendimizi toplamakta güçlük çekiyoruz. Bir zamanlar kış saati, yaz saati uygulamaları vardı. Bu saat uygulamaları biyolojik saatimizi destekliyordu. Her yıl ekim ve mart aylarında saatlerimizi birer saat geri ya da ileri alarak dengemizi sağlıyorduk. Sonra 2016 senesinde zamana el attılar. Gün ışığından daha fazla faydalanarak enerji tasarrufu sağlayacağız diye zaman dilimini sabitlediler. İşin en ilginç tarafı da bulunduğu meridyenin kış saatini değil de geçici kullandığımız yaz saatini tercih ettiler. Dolayısıyla da bu zaman diliminde doğu illeri daha avantajlı oldu. Zaman diliminde bile adalet yok.
Bütün ülke fabrikada gece vardiyasında çalışıyormuş gibi daha gün doğmadan sokaklara dökülüyoruz, ne kadar tasarruf sağlıyoruz acaba ya da tasarruf adı altında israf mı belli değil. Kesin olan şu ki bir rezillik var ortada. Artı bırakın ruhsal çöküntüyü ortada çok büyük bir de güvenlik sorunu oluştu. Karanlıkta gidip karanlıkta dönüyoruz. Çocuklar kadınlar korkuyor ve bu korku ortamı güvensizliği de tetikliyor.
Bu sabit zaman dilimi en çok da sabah insanlarını bitirdi diyebilirim. Gün doğumuyla uyanıp, açık alanda koşusunu, yürüyüşünü, sporunu yapan insanlara büyük bir darbe indirdi bu sistem. Bir saati bile çok gördüler. Kendimize ayırabileceğimiz günün en güzel bir saati artık yok. Karanlıkta güvenli ne yapılabilir onu araştırıyorum ama güneşi doğdurmadan güne maalesef başlayamıyoruz.