Kadına şiddet, cinsiyetçilik veya kadın bedeninin meta haline gelmesiyle ilgili herhangi bir konuda konuşmaya başladığımızda, biraz fazla abarttığımızı, gereksiz alınganlık yaptığımızı veya endişeleneceğimiz daha önemli konular olmadığından bunlara sardığımızı söyleyenler saniyesinde etrafımızı sarıyorlar. Sözcükler daha dilimizin ucundan bile çıkmadan, onlar yaftalamaya başlıyorlar. Omuzlarını silkip, "Bu defa ne saçmalayacak acaba?" gibi bir ön yargıyla dinleyip, ardından da konuşmamızı infaz ediyorlar.
Neden mi?
Anlamıyorlar...
Çünkü bilmiyorlar...
Sokağa her çıktığımızda yediğimiz laflar da bizim için o kadar normal ki, konuşma konusu bile sayılmıyor nezdimizde!
Hatta artık öylesine alışmışız ki onlara, duysak bile umursamıyoruz. Duyuyoruz, ama sesimizi çıkarmıyoruz. Çıkaramıyoruz. Çünkü korkuyoruz. Öyle ki, sadece laf atıldığına seviniyor, laf atıp yanımızdan geçip gittiği ve tacizi ilerletmediği için şükrettiğimiz bile oluyor...
Konserler, partiler, kalabalık etkinlikler bizim için çoğu zaman bir kendini koruma serüvenine dönüşüyor.
Sizle birlikte avazımız çıktığı kadar bağırıp şarkı söylerken, aynı anda etrafımızdaki gözlerin, ellerin, hatta çok daha ileri boyutta tacize hazırlanan bireylerin varlığını haykıramıyoruz.
Metroda bacaklarını açarak oturan adama da bir şey demiyoruz, diyemiyoruz...
Erkeklerden nefret eden feminist yaftanızdan mı, yoksa o adamın bize yapacaklarından mı daha çok korkuyoruz emin değilim. Ama korkuyoruz, sessizce bacaklarımızı birbirine kenetleyip, ineceğimiz durağa gelmeyi bekliyoruz.
Etmeyiz, neden edelim ki? Sonuçta bu durumu da kabullendik, evde bir şeyler atıştırıp öğün geçirir, yine de size bundan bahsetmeyiz. Çok da mühim değil zaten. Alıştık.
Ama iş, okul arkadaşlarımızın(!) "FAZLA" yakın davranışlarını; kariyerim etkilenmesin, ortam bozulmasın diye görmezden gelmeye alışmadık, alışamadık.
Arkasında yatan iğrençliği hissettiğimiz o tavra, dişlerimizi sıka sıka gülümsemek, midemizin bulanması... Ne bileyim alışılacak şeyler de değil yani!
İş yerinde dişimizi tırnağımıza katarak aldığımız başarı nedeniyle yükselirken, bir gün bile emek vermemiş insanların koltuklarının arkasından bu başarıyı dilleriyle kirletmelerinden bıktığımızı söyledik mi?
Sanmıyorum... Çünkü, onları da görmezden gelmeyi öğrendik.
Ya da hangi korku filmi minibüste sizle birlikte kalan son yolcunun "İnecek var!" demesinden daha korkunçtur?
Susuyoruz...
Bize öğretildiği haliyle yaşamaya devam ediyoruz. Anlattığımızda alacağımız cevaplardan, önyargılardan ve bu yaşanan berbat olayların meşrulaştırılmasından bıksak da susuyoruz. Yeni "Özgecan"lar olmasın diyor, #sendeanlat gibi hashtag'lerle toplu halde haykırıyoruz. Ancak, kendi dünyamıza döndüğümüzde yine susmaya devam ediyoruz. Eğer, gerçekten tüm bu korkuların son bulmasını arzuluyor ve biz de rahat yaşamak istiyoruz diyorsanız, susmayın! Susmayalım! Çünkü anlatmadığımız müddetçe meşrulaşmaya devam edecek tüm bu olanlar...