Yeryüzünde dolaşan bir ses vardı, sükunetin kıyısında yankılanan. İnsanın dünyasında yankılanan, kederli bir ezgiydi bu. Yola düşenlerin hikayelerini anlatan, varmak için çabalayanların sıkıntılarına ayna tutan bir ses. Bu, insanın karanlıkta kaybolup yeniden bulduğu umut ışığıydı. Evet, yaşamın labirentlerinde dolaşırken, sonunda varılan noktada, yolda yaşananların unutulduğu söylenir. Fakat bu unutuşun derinliklerinde, geçmişin izleri hala canlıdır; hafızanın kuytularında saklı, gizemli bir hazine gibi.

Zamanın kumları arasında kaybolmuş olsa da, geçmişin anıları bizi her adımda takip eder. Yolda yaralanan, düşen, kalkan ama asla pes etmeyen ruhlarımız, her bir tecrübeden bir parça taşır. Belki de bu parçalar, varılan hedefin ne kadar değerli olduğunu hatırlatan, yolculuğun manasını belirleyen ipuçlarıdır.

İnsan varış noktasına ulaştığında, geçmişin yükü hafifler gibi gelir. Ancak bu hafifleme, yolda yaşananların unutulduğu anlamına gelmez. Tam tersine, her bir adım, her bir durak, bir anlam taşır. Yolda bırakılan izler, varılan yerin manzarasını şekillendirir. İnsan, geçmişin gölgelerinde kaybolurken, aslında kendi hikayesini yazar.

“Eskilerin dediği gibi, ‘geçince, olmamışa dönersin’” diye bir söz okudum geçenlerde. Ancak bu dönüş, geçmişi silip unutma değil, onu kabullenme ve anlamlandırma sürecidir bence. İnsan, kendi yolculuğunun bilgeliğini keşfederken, geçmişin yükünü hafifletir ve geleceğe daha güçlü adımlarla ilerler.

Yola çıkmak, varış noktasına ulaşmakla eş değerdir belki de. Her bir adım, bir başka maceranın kapısını aralar. Ve sonunda, varılan yerde, insan kendi özünü bulur. Geçmişin izleriyle dolu olsa da, insanın ruhu, varlık sebebini anlamışçasına aydınlık bir noktaya ulaşır.

Bazen de bir yolculuğun sonunda varılan yer, başlangıçta hayal edildiği gibi değildir. Beklentilerin gerçeklikle buluştuğu nokta, hayal kırıklığına sebep olur. Ancak insanın doğasında var olan bir güç vardır: Uyum kabiliyeti. İnsan, yeni durumlara ve koşullara adapte olabilme yeteneğiyle donanmıştır. Bu sebeple, hayal kırıklıkları da zamanla unutulur, yerini yeni hedeflere bırakır.

Ancak unutmak, yaşananların değerini azaltmaz. Her hatıra, bir ders taşır içinde. Yaşananlar, insanın karakterini şekillendirir, ona hayatın gerçeklerini öğretir. Yol boyunca karşılaşılan zorluklar, insanın dayanıklılığını arttırır, sabrını güçlendirir. Dolayısıyla, geçmişin izleri kalpte her zaman canlıdır.

İşte böylece, insan sonunda istediği yere vardığında, yolda başına gelenleri unutur mu? Unutulsa da, hatırlansa da, yaşanmışlıklar insanı insan kılan, ona derinlik kazandıran unsurlardır. Ve sonunda, tıpkı bir hikayenin son sayfasını çevirir gibi, insan istediği yere vardığında, yolda başına gelenleri unutmuş gibi görünse de aslında o an, tüm yaşanmışlıkların bir sentezi, bir özeti gibidir.