Alanya Belediyesi web sitesindeki bilgilere göre, tersanenin girişinde, Kızıl Kule'nin soylu taşlarına işlenen kelimelerde yatıyordu gerçek. İki denizin sultanı olma arzusuyla yanıp tutuşan Alaeddin Keykubad, bu düşüyle örülü taşları yükseltti. Tershanenin içinde, duaların yankı bulduğu bir mescit ve askerlerin huzurla konakladığı mekanlar, sadece taş değil, bir liderin hayalinin izlerini de taşıyordu.
Gemi yapımının ötesinde, bu taş surlar, depolama, üretim ve tamiratın ustalığını barındıran bir yaşamın tanığıydı. Her bir çekiç darbesi, denizin kucaklayan sularında yankı buluyordu. Tersanedeki çalışmalar, 1960 yılına kadar sürdü ancak o tarihlerde bile yapılan her iş, bir ömre değer bir hikayeydi.
İKİ DENİZİN SULTANI
İki denizin sultanı olma hayali, sadece Alaeddin Keykubad'ın değil aynı zamanda bu toprakların tarihinde unutulmayan bir başyapıtın da hikayesiydi. Alanya Tersanesi, gemi yapımının yanı sıra, demir işlikleriyle tamiratların yapıldığı, yelkenlerin ve donanımların yaşama geçtiği bir atölyeydi. İdari ve depo alanları, sadece gemilerin değil, bir medeniyetin özünü de barındırıyordu.
MÜZEYE DÖNÜŞEN TERSANE
Günümüzde, bu tarihi mekan, bir zamanlar denizlerin sultanını ağırlamış taş duvarların ardında, müze olarak yaşamını sürdürüyor. Ziyaretçiler, gemiciliğin antik yansımalarını, zamana meydan okuyan tamir eşyalarını, çeşitli tekne ve gemi kalıntılarını keşfederken, bir zamanlar denizlerin sultanının hayalini bir nebze olsun hissedebilirler. Her bir eski çivinin, her bir taşın ardında yatan öyküler, Alanya Tersanesi'nin duvarlarında hala taze bir deniz esintisiyle hissedilebilir. Haber/Erendiz ÖZKURT