Son yıllara aldığı göç ile birlikte nüfusa katlanan Antalya’da şehri gerek trafik anlamında gerekse şehirleşme anlamında ciddi problemler yaşamaya başladı. Bunların çözümü için yeni yerlerin imara açılması ve yeni yol projelerin hayata geçirilmesi öngörülüyor. Ancak bunlar yapılırken şehre göçü sağlayan ana etken olan toprağın ve doğanın zarar görmemesi çok önemli.
TEHDİT DEĞİL AVANTAJ OLUŞTURUR
Konu ile alakalı konuşan Antalya Ticaret Borsası (ATB) Başkan Vekili Halil Bülbül, “Kent merkezlerine yığılma, özellikle metropoller ve büyükşehir statüsündeki illerde büyük bir sorundur. İnsanları yerinde tutacak politikalar geliştirilmeli, göçü teşvik eden değil, yerinde yaşam kalitesini artıran çözümler üretilmelidir. Antalya da bu yoğun yığılmadan muzdariptir. Şehir merkezi giderek yükselmektedir. Bir kentin yükselmesi doğru planlanırsa olumsuz değildir. Ancak bu yükselme, kent içi hava akışını sağlayacak ve yeşil alanları koruyacak şekilde tasarlanmalıdır. Antalya’nın Konyaaltı ve Lara kıyı şeridindeki düzensiz yapılaşması, bu konuda önemli bir örnektir. Eğer dikey kentleşme, rüzgâr geçişini sağlayan, yeşil alan oranını artıran ve iklim dostu bir yaklaşımla planlanırsa, bu durum tarım için bir tehdit değil, aksine bir avantaj oluşturur. Önemli olan çarpık yapılaşma yerine kontrollü, çevreye duyarlı ve sürdürülebilir bir kentleşme modelinin hayata geçirilmesidir” dedi.
ZEYTİNPARK VURGUSU
‘Kentimizin son nefes boruları olarak gördüğümüz yeşil alanlara sahip çıkmalıyız’ diyen Halil Bülbül, “Zeytinpark ve narenciye bahçeleri gibi, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az alanımız kaldı. Zeytinpark, Antalya’nın en değerli doğal alanlarından biri olarak büyük bir maliyet göze alınarak korunmaya çalışılmaktadır. İmara kurban edilmemesi için sorumluluk üstlenilmiş, yetki paylaşılmış ve sürdürülebilir bir yönetim anlayışı benimsenmiştir. Ancak bu çaba, sadece yöneticilerin değil, Antalya’da yaşayan herkesin sahiplenmesiyle başarıya ulaşabilir. Zeytinpark, rant baskısına boyun eğmeden korunmalı ve gelecek nesillere bırakılmalıdır. Bu bilinçle hareket etmemiz gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim” diye konuştu.
TAHRİBATA KARŞI ÇIKMAYA DEVAM EDECEĞİZ
Başkan Vekili Halil Bülbül maden ocakları ile ilgili de konuştu. Bülbül, “Kent merkezine kadar girmiş taş ve maden ocaklarıyla karşı karşıyayız. Bu tesislere tümden karşı değiliz; ancak ekonomik fayda sağlarken doğaya ve tarımsal üretime en az zarar verecek şekilde yönetilmelidir. Ayrıca, kullanım ömrü dolan alanların eski doğal görünümüne kavuşturulması şarttır. Ne yazık ki, bugüne kadar bunun başarıyla uygulandığı bir örneği göremedik. Bu standartlara uyulmadığı sürece yaşanan tahribata karşı çıkmaya devam edeceğiz” dedi.
TOPRAĞA VE DOĞAYA ZARAR VERİLMEMELİ
Çevre yolu, otoyol ve ilçeler arası yol projeleri ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Bülbül sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı; “Yol yapımına karşı çıkan kimse yoktur; aksine, ticaretimize katkı sağlayacağı açıktır. Ancak atılan adımların sonuçlarını iyi analiz etmek zorundayız. Ekonomimizin temeli, bize bahşedilmiş bu nadide topraklardır. Tarım ve turizm için hayati öneme sahip olan bu alanlar, plansız yol projeleriyle geri dönülmez şekilde tahrip edilmemelidir. Yeni bir yol inşa edilmesi, imar baskısını artırarak ciddi bir inşaat dalgasını tetikleyebilir. Bu süreci daha önce yaşayanlar olarak, yeni yolların gerçekten gerekli olup olmadığını bilimsel verilerle değerlendirmeliyiz.”