Sanat toplumların ortak dili değil midir? Bu dilin tartışması, kavgası, kıyameti, savaşı, topu, tüfeği olmuyor, bir kalıp içine de çekilmiyor. Alabildiğine özgürlüğü, sevgiyi, kardeşliği, birlikteliği, komşuluğu her ne varsa içinde güzellik olan onu kucaklıyor. İstense de çirkinleşmiyor, arkasını dönmüyor boşuna uğraşılmasın. Şimdi durup dururken nereden niye çıktı bunca laf?



Çıktı çünkü, şu dünya kenti Antalya var ya; sanatsal etkinlikler, fuarlar, festivaller ve daha aklıma gelen gelmeyen insan odaklı aktiviteler ile kendini daha iyiye ve güzele taşıma konusunda iflah olmaz bir tutkuya sahip. Elbette bu tutku ve heyecan kentin halkı ile paylaşıldığında gözle görülür elle tutulur biçimde büyüyor.


Şöyle başımı hemen arkaya çevirdiğimde Aspendos Opera Bale Festivali, Piyano Festivali, Film Festivali, ve de bugün başlayan 4’cü Uluslar arası Gitar Festivali. Ve de bu dünya dili olan sanatsal etkinliklerde ağırlanan Rusu,Yunanı, Almanı. Eh buyurun dostluk, sanatta kültürde ayni dili konuşup aynı heyecanı yaşamıyor mu? Yaşıyor, hem de hiçbir siyasi düşünce gütmeden, alkışlarla dostluğu komşuluğu pekiştirerek.


Sınır komşularımız artık içimizden biri olmadı mı, kız aldık oğlan verdik dünür olduk. Bizim aldığımız kültür akrabaları can beller, candan sayar. Öyle ayağıma bastın, üzerime gölge ettin diye vara yoğa kızıp köpürmez, esip gürlemez. Ne bileyim ben, artık eline asayı alan kendini Musa sanıyor zahir.


Dememoki, hal böyleyken neden kiriz deyip de Ak Deniz’in çividi mavi serin suları kaynatılır. Neden komşu komşuya dirsek vurur, egolar tavan yapar? Siyasetçiler, her gün biraz daha birbirlerine el ense çekip, kündeye getirmeye uğraşırlar ki. Birileri onlara sanatın, dünyanın ortak dili olduğunu mu hatırlatsa ne!