Son zamanlarda mutfağımızın köşesinde duran cam kavanozlar yeniden değer kazandı ve çoğalmaya başladı. Turşu desen zaten kültürel kodlarımızda vardı. Ama şimdi o kavanozların içinden neler çıkıyor neler…

Bazı şeyler sesiyle başlar, mesela bir kavanoz kapağının açılırken çıkardığı o “pısss” sesiyle. Kavanozun içinden taşan sadece hava değildir; zaman taşar, sabır taşar, geçmişten bugüne sızan bir bilgelik, bir yaşanmışlık… Fermente gıdalar, binlerce yıllık bir bilgeliği yeniden mutfaklara taşıyor.

Modern hayatın hızlı temposunda bedenlerimiz sinyal vermeye başlayınca çözüm yine doğanın içinden çıkıp geldi. Çünkü fermente gıdalar sadece mideyi değil, ruhu da ferahlatıyor. Bağırsak ikinci beynimiz ve bu beyni mutlu eden bakterilerle dost olmak, çağın yeni sağlıklı yaşam formülü.

Bugün şehirli hayatın içinde, fermente gıdalar adeta yeni bir tür sakinlik arayışına dönüştü. Kalabalıkların, yetişmesi gereken işlerin arasında, insanlar yeniden beklemeyi öğreniyor. Çünkü mayalanmak zaman ister. Kapağını her gün biraz aralayıp içine bakmak, sabırla değişimi izlemek gerekir. Ve belki de insanlar fermente gıdalara değil, o yavaşlığa, ritme, doğallığa âşık oluyor yeniden.

Ama burada ince bir çizgi var; sağlıklı yaşamakla sağlığa takıntılı yaşamak arasında giderek kayganlaşan bir zemin oluşuyor. Kombucha içmeden güne başlamayanlar, ekşi mayasız ekmek yemeyenler, elma sirkesiyle gargara yapmadan evden çıkmayanlar… Ve işin ironik tarafı, Anadolu’nun köylerinde yıllardır süregelen bu gelenekler şimdi “biohacking” adıyla bize geri pazarlanıyor.

Sağlık, bir tutkudan çok bir takıntıya dönüşüyor bazen. Evinde üç farklı tür sirke yapan, ekşi maya defteri tutan, kefir taneciklerine çocuk muamelesi yapanlar arasında hafif bir rekabet de var. Sanki kim daha iyi mayalarsa o daha iyi bir hayat yaşıyormuş gibi. Hani bir şeyleri de abartmasak birilerinin gözüne sokmasak olmaz mı?

Bir yanda doğaya dönüş var ama bir yanda doğayı da kontrol etme arzusu. Oysa fermente gıdalar, kontrolü bıraktığında güzel olur. Karanlık, serin yerde, kendi halinde. Tıpkı hayat gibi… Bazen akışına bırakmak gerekir.

Yine de bu hareketin umut veren bir yanı var; insanlar mutfağa geri dönüyor. Mayalıyor, bekliyor, sabrediyor. Yani doğayla yeniden uyumlanıyor. Çünkü fermente gıdalar, sabırsızlığın barınamadığı bir dünyanın ürünleri ve bunları yaparken de psikolojik olarak rahatlıyor. İnsan yeniden kendi elleriyle bir şeyler üretmenin gururunu yaşıyor. Çünkü bazen, iyi hissetmenin yolu kendi yaptığın bir turşu kavanozunun kapağını açmak kadar basittir. Bu küçük mutfak hareketi belki de sağlığın sadece market raflarında değil, kendi ellerimizde olduğunu hatırlatan en güzel örneklerden biri. Belki de dünyanın tadı kaçarken, biz yeniden tat peşindeyiz. Ve bu kez onu dışarıda değil, mutfağın köşesinde, cam bir kavanozun içinde arıyoruz.