Kırşehir, tarih sahnesinde adeta bir sergi gibi açılan medeniyetlerin izlerini taşıyan bir kent. Eski Tunç Çağı’na kadar uzanan köklü geçmişi, buranın ne denli önemli bir yer olduğunu gösteriyor. Hititlerden başlayıp Frigler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi birçok uygarlık, bu topraklarda hüküm sürerek kendi izlerini bıraktı. Moğol istilası, Kırşehir’i stratejik bir merkez haline getirdi. 13’üncü yüzyılda emir Nureddin Cibril Bin Cacabey, Moğollarla kurduğu dostane ilişkiler sayesinde kente önemli yapılar kazandırdı. Cacabey Medresesi, Anadolu’nun ilk astronomi medreselerinden biri olarak tarihe geçti; Kızılırmak yakınındaki Kesikköprü Kervansarayı da ticaretin kalbi haline geldi.
Kırşehir, 13’üncü yüzyıldan 15’inci yüzyıl ortalarına kadar Anadolu’nun kültürel ve sosyal merkezi olma özelliğini sürdürdü. 13’üncü yüzyılda kurulan Ahilik teşkilatı, ticari hayatın temel ilkelerini belirleyerek, karşılıklı yardımlaşma ve doğruluğu teşvik etti. 14’üncü yüzyılda Anadolu’yu aydınlatan ünlü tasavvufçu Âşık Paşa, 12 bin beyitlik ‘Garibname’ adlı eserini burada kaleme aldı. Karamanoğlu Mehmet Bey'in Türkçeyi resmi dil haline getirme çabalarının ardından, Âşık Paşa da bu dili daha da zenginleştirdi ve kültürel mirası büyüttü.
Kırşehir, aynı zamanda birçok önemli Türk İslam şairi ve düşünürü yetiştirdi. Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli, Taptuk Emre ve Yunus Emre gibi isimler, buranın kültürel zenginliğine katkıda bulundu. Neşet Ertaş gibi büyük ozanlar da Kırşehir’den çıktı; bu nedenle şehir ‘Ozanlar Diyarı’ olarak da anılıyor. Modern dönemde, 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelen Kırşehir, Cumhuriyetin ilanıyla il merkezi oldu. 1924'te çevresindeki ilçelerle birlikte büyüyen Kırşehir, 1944’te Kaman’ın ilçe olmasıyla daha da genişledi. Her ne kadar 20 Temmuz 1954'te çıkarılan bir yasa ile Nevşehir’e bağlı bir ilçe haline getirilse de 1 Temmuz 1957’de yeniden il statüsüne kavuştu.
PEKİ, KIRŞEHİR İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Kırşehir’in antik adı, Makissos’du. Yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yaparak tarih boyunca sessizce tanıklık etti ancak, İmparator I. Justinianus döneminde (h. 527-568), bu şehir yeniden doğdu. Onun buyruğuyla, şehir yeniden inşa edilerek Jüstinianopolis adını aldı.
Zamanla, bu kentin etrafında Türkler yaşamaya başladı. Onlar, bu coğrafyayı "Kır şehri" olarak adlandırdılar. Göz alabildiğine uzanan bozkırın ortasında bir vaha gibi yükselen bu şehir, halkın gönlünde yer etti. Zamanla, Kır şehri kelimesi halk dilinde kısaldı ve Kırşehir oldu. Bugün bile, bazı köylerde yaşayan insanlar, burayı hala "Kır şehri" diye anarlar. Başka bir rivayete göre ise Timur Anadolu'ya geldiğinde, burada yaşayan halkı göstererek "kırın şehri" dedi. O an, bu yerin isminin değişmesine neden oldu. Kırşehir, tarihin derinliklerinden günümüze kadar uzanan bir hikaye olarak hayat buldu.