KÜLTÜR - SANAT

Masumiyet ve aşkın hikayesi: Anamas

Eski zamanların sır dolu yaylası Anamas, Isparta'nın eteklerinde yükselen dağlarla çevrili değil, aynı zamanda derinliklerinde iki efsaneyle saklı bir hazine barındırıyor. Anadolu'nun mistik atmosferiyle örülü bu topraklar, masumiyetin kaybından aşkın gücüne kadar pek çok hikayeyi içeriyor. Anamas'ın gölgelerinde saklı bu efsaneler, geçmişin perdelerini aralayarak bize masalsı bir dünyanın kapılarını aralıyor

Anamas Yaylası, çağlar boyunca gizemli hikayelerin ve efsanelerin sığınağı olmuş. Isparta'nın eteklerinde yükselen Antalya’ya yaklaşık 3 saat mesafedeki Anamas Dağı'nın gizemi, bu yaylanın hemen yanı başında soluk alıyor. İki farklı rivayet, bu toprakların adının nasıl şekillendiğini anlatırken, geçmişin izlerini günümüze taşıyor.

BİRİNCİ RİVAYET: ANAMI AS

Anamas Yaylası'nın tarihine dair anlatılan ilk öykü, bir zamanlar bu topraklarda yaşamış bir genç adamın trajik hikayesini anlatır.

Anamı As efsanesinin temeli, fakir bir ailenin oğlunun masumiyetin kaybıyla başlar. Küçük yaşta annesinin telkinleriyle hırsızlığa sürüklenen genç adam, zamanla bu işi meslek edinir. Günahlarının bedelini hükümetin adaletiyle ödemek üzere yakalanır.

İdam sehpasına çıkarılan genç adam, son dileğinin sorulmasıyla yürekten bir itirafta bulunur. Dualarla göğe yükselen elleri, suçunun asıl kaynağını anlatır: "Bu işlerde benim günahım yok, beni bu yollara anam soktu. Beni asma, anamı as."

İcraat memurları, genç adamın içten çırpınışını duyarlar ve ona acırlar. Hikayesini dinlediklerinde, masumiyetin kirli ellerle nasıl lekelenmiş olduğunu anlarlar. Merhamet, cezanın yerine adaletin tecellisine dönüşür.

İKİNCİ RİVAYET: AŞKIN GÜCÜ

Anamas Dağı'nın sırlarla dolu eteklerindeki bu efsane, aşkın gücünün dağları bile yerinden oynatacağını gösterir. Zengin ağanın kızıyla sıradan bir çoban arasındaki aşk, Anamas'ın derinliklerinde gizli bir hikayeye dönüşür. Zenginlik ve fakirlik arasındaki uçurumu aşan bu aşk, zamanla efsaneye dönüşür.

Vakti zamanında bir çoban, zengin bir ağanın kızına aşık olur. Annesiyle birlikte kızı istemeye giderler. Ağa “Koyunları bir gün susuz bırakacak ertesi gün göle götüreceksin. Koyunlar sudan içmezlerse kızımı veririm” der. Ağanın zorlu koşullarına boyun eğen çoban, sevdiğine kavuşmanın bedelini ödemeye hazırdır. Defalarca denemesine rağmen çoban ağanın şartını yerine getiremez.

Çobanın içten isyanı, dağların yankısı olur. "Anamı assalar bu kızı almam" diyerek verdiği karar, sonsuzluğa uzanır. Bir daha ne gören olur, ne de duyan. Ancak o isyanın yankısı, yıllar boyu dağların sessizliğini doldurur.

Anamas Yaylası'nın iki farklı hikayesi, geçmişin izlerini günümüze taşırken, bu toprakların derinliklerinde yatan sırları da gün yüzüne çıkarır. Masumiyetin kaybıyla yürekler burkulurken, aşkın gücü dağları bile yerinden oynatacak kadar büyüktür. Anamas'ın eteğinde yatan sırlar, her daim hikayelerle dolu bir yaşamın simgesi olmaya devam eder.