Sinop’un bulunduğu Paflagonya adı verilen bölge, zengin doğal limanlarıyla tanınıyordu. Karagöz höyükteki buluntular, İlk Tunç Çağı’na kadar uzanıyor. O dönemde, Sinop, Balkanlar ve İç Anadolu ile sıkı bağlar kurmuştu. Kabalı Çayı vadisi, en eski yerleşim alanı olarak keşfedildiğinde, bölgenin ne denli önemli olduğu bir kez daha anlaşıldı. M.Ö. 756 yılında, Milet'ten gelen göçmenler, burayı yeni bir şehir olarak inşa etmeye karar verdiler. ‘Sinope’ adını verdikleri bu yeni yuva, zamanla büyüyüp gelişti. M.Ö. 630’da başka göçmenler de buraya yerleşti. Şehir, surlarla çevrildi, kalabalık pazarlar ve gürültülü sokaklar hayat buldu. M.Ö. 7. yüzyılda, Kimmerlerin ve sonra Perslerin saldırılarıyla şehir sarsıldı. Sinop, zaman zaman özgürlüğü için savaşmak zorunda kaldı. M.Ö. 4. yüzyılda Paflagonya halkı, bağımsızlıklarını ilan etti. Bir gün, Büyük İskender'in Anadolu'ya girişiyle I. Ariarathes, Sinop'u fethetti. Ardından, Mitridat ailesi şehrin kaderini eline aldı ve onu bir kültür merkezi haline getirdi.
Daha sonra Roma İmparatorluğu Sinop'u ele geçirdi. Yeni koloniler kuruldu, şehir büyüdü fakat Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte şehirdeki ticaret ve kültür gerilemeye başladı. 1204'te Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Sinop, Trabzon Devleti'nin eline geçti. Selçuklular, 1214’te bu güzel şehrin kapılarını araladı. Sinop, yeniden inşa edilmeye başlandı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, liman kenti olarak önemini koruyan Sinop, tersanelerinde gemi yapımına ev sahipliği yapmaya devam etti. Ancak, 1853 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında yaşanan bombardımanlar, şehrin pek çok yerini harabeye çevirdi. Şehir küçülüp kalenin içine hapsoldu.
18 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma Vapuru ile Samsun’a gitmek üzere Sinop Limanı'na uğradı. O tarihte karayolu olmaması nedeniyle yolculuğuna gemiyle devam etti. Sinop’u çok seven Atatürk, “Ne olurdu Sinop'un yarı güzelliği Ankara'da olsa idi” dedi. Sinop, Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924 yılında il haline geldi. Bu şehir tarihin derinliklerinden gelen tüm izleriyle birlikte geçmişin öykülerini anlatmaya devam ediyor.
PEKİ, SİNOP İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Bir efsaneye göre Sinop, Osopos Nehri’nin güzel kızı Sinope’den adını aldığı söyleniyor. Sinope, tanrıların tanrısı Zeus’un gözbebeği olmuştu. Zeus, bu güzelliğe aşık olup onu elde etmek için türlü hileler denemişti ama Sinope, cesur bir kızdı. Zeus’a kendisine dokunmamasını söyledi. Tanrı, onun isteğine saygı gösterdi ve Sinope’yi Karadeniz’in yemyeşil kıyılarına bıraktı. Zeus’un Sinope’yi bıraktığı yer, bugün Sinop olarak biliniyor.
Eski Hitit metinlerinde, Sinop ‘Sinova’ adıyla anılıyor. Farklı bir görüş ise Sinop adının Asur mitolojisinde ay tanrısı ‘Sin’den geldiğini belirtiyor. Bu, adın antik çağlardan beri bilinen bir geçmişi olduğunu gösteriyor. Bir başka kaynak, Sinop’un ilk kez ‘Sinavur’ olarak anıldığını savunuyor. M.Ö. 200’lerde yaşamış Skymnos ise Sinop adının bir Amazon kraliçesi olan Sinope’den geldiğini söylüyor. Ayrıca, Farsça ‘Suyun göğsü’ anlamına gelen ‘Sine-i âb’ ifadesinin zamanla ‘Sınap’ biçiminde değiştiği de söylenceler arasında.