1970'li yılların ortalarında Gazi Eğitim Enstitüsü'nde bir dönem önünde okuduğum ve kendisinden iyi ve güzel şeyler öğrendiğim sevgili öğretmenim Emin Özdemir'i bir kez daha saygı ve sevgiyle anıyorum.
Bir zamanlar Antalya'da iki güzel insanın, Hatice Boztepe ile Safai Özer'in açtığı Kaleiçi Sanatevi'nde karşılaşmıştım yıllar yıllar sonra.
Güzel bir söyleşi akşamıydı.
Şimdi anımsamıyorum, notlar aldığım küçük sarı defterimi de Hadim'de bahçe evinde unutmuşum.
Öğretmenimin kızı yaklaşık şöyle diyordu bir söyleşide:
"Biz sabahları, saatin ziliyle değil babamın daktilo sesinin tıkırtılarıyla uyanırdık."
Ne güzel şeydir kimbilir daktilo tıkırtısıyla uyanmak.
Bu yazıyı güzel yurdumdan çok uzaklarda yazıyorum.
Şöyle diyor sevgili öğretmenim:
“Henry Miller şöyle diyor: Her insanda bir kahraman, bir ermiş, bir şair, bir politikacı, babasına bile kazık atabilecek bir alçak, bir güçsüz, bir sakat vardır, karman çorman.
Dokusuna öfkenin sindiği bir saptama. Ne ki gelin de katılmayın.
Doğrudur, çünkü tek boyutlu değildir insan. Doğasında şeytansı ögelerle, meleksi ögeler iç içedir. Hamuru hem sevginin, yürekliliğin, sabrın, alçakgönüllülüğün, onurun; hem de bencilliğin, ikiyüzlülüğün, korkaklığın, alçaklığın unuyla karılmıştır.
Bunun böyle olduğunu çevremize şöyle alıcı bir gözle baktığımızda kolayca görebiliriz.
Sağımız solumuz, böyleleriyle, topluma ve insana adanmışlık maskesi takılmış bencillerle, çıkarcılarla dolu.
Dürüstlük, hakseverlik sözlerini kendinden geçercesine şehvetle kullanan ‘hortumcularla’ dolu. Kutsal sözcüklerin ehramına bürünmüş, insanı yaşamdan soğutan din sömürgenleriyle dolu. Böyle olunca nasıl hak vermeyiz Henry Miller'e."
İşte böyle diyor benim Sevgili Öğretmenim Emin Özdemir.
Bana da bu sözlerin altına Macbeth'ten iki satır yazmak kalıyor:
"Bir insana yaraşan her şeyi yapmaya hazırım.
Ondan ötesini yaptım mı insan olmaktan çıkarım."