ANTALYA Ekspres Gazetesi'nden Fahrettin Hepkeskin'in haberine göre, Londra’nın Kuzeybatı Avrupa’nın gözde şehirlerinden biri olduğunu dinlerdim. Gidip gezince daha iyi anlıyorsunuz şüphesiz. Eşim, kızım, damadım ve iki torunum İngiltere’nin başkenti Londra ile Kuzey Denizi kıyısında İskoçya’nın Başkenti Edinburgh’a 11 gün süren uzunca bir seyahat yaptık.
Yaklaşık 30 yıldır turizm sektöründe çalışan kızım ve damadımın vize, uçak bileti, konaklama gibi hizmetlerdeki beceri ve tecrübeleri sayesinde sorunsuz ve kesemize uygun bir seyahat programı gerçekleştirdik. Tüm işlemler Online aslında, cep telefonu ile işler hayli kolaylaşmış.
Her şehrin kendisine has dokusu, güzelliği, farklılıkları var. Örneğin, Roma’da dini yapılar, tarih, sanat ve yemek kültürü öne çıkarken, Viyana’da tarih, müzik ve sanatsal yapılar sizi etkiliyor. Örneğin, Paris’te aşk, sanat ve modayı hissedebiliyorsunuz. Londra’da bunların hepsi mevcut.
Antalya’dan Londra’ya SunExpress ile uçtuk, Gatwick’e 4 saatte indik. Londra’dan Edinburgh’a trenle 4,5 saatte ulaştık, Edınburgh’tan Antalya’ya ise Jet2 ile döndük.
Londra kapalı havası ve aniden bastıran yağmurlarıyla ünlü. Yılbaşı geçesi Manchester şehrini sel bastığını siz de duymuşsunuzdur. Londra’da yağmur yoktu, 5/6 derecelik hava ise hiçbir zaman keyfimizi kaçırmadı.
Londra sadece merkezden de ibaret değil, çok banliyösü var ve inanın bana bazı banliyöler gerçekten görülmeye değer.
Torunlarımın isteklerine göre yapılan bir plan ile gezdik Londra’yı. Önce, Aslan Kral (Lion King) müzikali izlendi. Tiyatral müzikalin sahnelendiği tiyatro salonu (Lyceum Theatre) 2100 kişilik. Üç katlı, locaları da olan muhteşem bir tiyatro. 1999'dan bu yana, 25 yıldır Aslan Kral müzikaline ev sahipliği yapıyor. Tiyatroda Aslan Kral objesi hediyelik ürünler de satılıyor ve her koltukta bir dürbün var. Ön koltuğun arkasındaki aparata bir Paund atıyorsun müzikali dürbünle izliyorsun.
Listemizde görmek için zamanımız yeterli olur diye planladığımız yerlerin büyük bölümünü gezdik diyebilirim. Trafalgar ve Piccadilly meydanları, Çin yemekleri ile ünlü Çin mahallesi (China Town), dünyaca ünlü Tower Bridge asma köprüsü, Buckingham Sarayı, yılda 5 milyona yakın ziyaretçinin gezdiği British Museum gördüğümüz yerler arasındaydı.
Londra’nın gerçekten çok iyi bir toplu taşıma ağı var. Birbiriyle çok iyi bağlanmış tren, metro ve otobüs ağını kullanarak bu kocaman şehri rahatlıkla gezebilirsiniz. Bir metro bileti 2 Paund ve gün içinde gezebileceğiniz kadar gezin. Çocuklar metroya ücretsiz biniyor. Unutmadan, İngiltere’de tüm ödemeler kredi kartı ile yapılıyor, nakit alışveriş yok gibi. Bunun nedeni de her alışverişin kayıt altına alınması. Ulaşım için taksi seçeneği de çok elverişli. Kalabalık aileler için tasarlanmış siyah taksiler üretmiş İngilizler. Sürücü mahallinden cam bölme ile ayrılan alanında karşılıklı 3’er koltuk bulunuyor. Sürücü yanına kesinlikle müşteri almıyor. Araçta kamera ve pos cihazı var. Ödeyeceğiniz ücreti görüyor ve kredi kartınızı pos cihazına okutup iniyorsunuz. Keşke dedim içimden Türkiye’deki taksiler de böyle olsa. En azından şoförlere yapılan saldırılar için caydırıcı olur.
Avrupa seyahatlerimin son durağı olan Londra gözlemimi şöyle özetleyebilirim;
Son derece modern, yaşanılası, yaşam kalitesi yüksek, hayat pahalılığı durağan, özgürlük ve bağımsızlığını seven mutlu, tarihine saygı ile bağlı, kültür ve sanata büyük önem veren insanların yaşadığı bir şehir diyebilirim.
(Yarın, Kuzey Denizi kıyısına, İskoçya’nın başkenti, tarihi ile, katedralleri ve kalesi ile ünlü Gaydacılar şehri Edinburgh’a çıkacağız)