TÜRKİYE'NİN 4'üncü büyük barosu olan Antalya Barosu'nda Ekim ayında yapılan genel kurul sonrasında yeniden üyelerin oyuyla başkan seçilen Polat Balkan ile gündemi, yeni dönemde yapacağı çalışmaları, hukuk, yargı, avukatların sorunlarını ve çözüm önerilerini konuştuk. Balkan, Türkiye'de altyapısı, binası ve fiziki özellikleriyle bölge idare mahkemesi kurulmasına en uygun ve hazır kentin Antalya olmasına rağmen bölge idare mahkemesinin kurulmadığını söyledi. Balkan, 'Antalya'da fiziki, sosyal, kültürel ve nüfus özellikleri bakımından Bölge İdare Mahkemesi'nin kurulması gerekiyor' dedi.

-Ekim ayında yeniden başkan seçildiniz. Yeni görev döneminizdeki hedefleriniz neler olacak?

Cumhuriyet'in sağladığı olanaklar ve demokrasinin sağladığı erdemler sayesinde bugünlere geldik. Biz ilke ve değerleri belli olan bir baroyuz. Bizim pusulamız Atatürk ilke ve devrimlerini, hukuk devletini ve insan haklarını gösterir. Bu çizgide ilerleyeceğiz. Antalya Barosu'nun çok uzun yıllardan beri gereksinim duyduğu idari hizmet binası çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. 2 yıl boyunca bu konuda elimizden gelen çalışmaları yürüttük. Hizmet binamız Antalya Barosu'nun önümüzdeki 25 yıllık süreçte ihtiyacını karşılayacak büyüklükte bir bina olacak. Hizmet binasının içerisinde yaklaşık 500 kişilik kendi genel kurullarımızı da yapabileceğimiz konferans salonu 200'er kişilik 2 ayrı derslik olarak kullanabileceğimiz salon idari hizmet üniteleri kurul çalışma odaları kokteyl alanı gibi çok güzel bir proje hazırlandı. Bütün avukatlarımızın katılımıyla ortak akılla projeyi de olgunlaştırdık. Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından gerekli bütçe ayrıldı. Fakat ülkenin içinde bulunduğu derin ekonomik kriz, sermaye piyasasındaki dalgalanmalar bu işin üstesinden gelebilecek iş deneyimine sahip olan şirketler fiyatlandırma yapamadıkları gerekçesiyle teklif veremediler. Ekonomik krizin etkilerinin azalmasını umut ediyoruz. Fiyatlandırma yapıldığı zaman firmalar tarafından sözleşmeyi imzalayacağız ve idari hizmet binamızın yapımına başlayacağız. Antalya Barosu seçimlerinden önce dijital baroya geçilmeli dedik seçimden sonra çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Avukatlar barodan almak istedikleri belgeyi hiç baroya gelmeye gerek kalmadan elektronik ortamda Antalya Barosu'na isteklerini ulaştırabilecekler. Antalya Barosu'ndan istedikleri evraklar resmi olarak avukatların eline geçecek. Dijital baroyu çok önemsiyoruz.

-Avukatların genel anlamda sorunları sıkıntıları neler?

2002 yılından beri Türkiye tek parti tarafından yönetiliyor. Aradan geçen 200 ayda yalnızca kamu ihale mevzuatında 186 kez değişiklik yapılmasına karşın savcıların ve yargıçların özlük hakları, statüleri ekonomik gelir seviyeleri, çalışma saatleri iyileştirildi. Avukatlık Yasası'nda avukatların sorunlarını çözüm iradesiyle ciddiye alınabilecek hiçbir esaslı değişiklik ve iyileştirme yapılmadı. Bu bilinçli politikanın ürünü. Çünkü ülkede hukuka aykırılıklarına, insan hakları ihlallerine yargının tek kurucu sivil ayağı olarak sesini çıkaran itiraz eden meslek grubu ve yargının temel bileşeni savunmanın örgütleri olarak barolar. Anladığım kadarıyla bizden suskun kalmamız, itiraz etmemiz isteniyor. Bu bizim doğamıza aykırı. Biz her durumda her koşulda iktidarda kim olursa olsun hukuka aykırılık ve insan hakları ihlali ile karşılaştığımız zaman var oluş nedenimizin doğal bir sonucu olarak itiraz ederiz. Hukuki mücadelelerde geri durmayız. Genel olarak bu bakış açısı bu sistem sürdürülebilir bir sistem değil. Bir takım uluslar arası veriler var. Söz gelimi hukukun üstünlüğü bakımından 113 ülke arasında 101'inci sıraya geriledik. 2014 yılında kısmen özgür ülkeler statüsündeyken 2017 yılı verilerine göre özgür olmayan ülkeler statüsüne indirgendik. İfade ve basın özgürlüğü sırasında bazı 3'üncü dünya ülkelerinin bile gerisine düştük. Yargı bağımsızlığı sıralamasında gerisine düştüğümüz ülkelerin isimlerini anmaktan dolayı bile üzüntü duyuyorum. Bunun en temel sonuçlarından biri de yargının tarafsız ve bağımsız olmadığı yönünde akla gelen sorular. Ciddi ve gerçekçi olmak durumundayız. Ne yazık ki yargımız bağımsız ve tarafsız değil. Bizim en temel dertlerimizden biri gerçek hukuk devletini inşa etmekten geçiyor. Gerçek bir hukuk devletini inşa etmenin yolu da tıpkı Uğur Mumcu'nun dediği gibi yargıyı tarafsız ve bağımsız kılmaktan ve avukatların sorunlarını çözmekten geçiyor. Tek derdimiz bu mücadelenin akıllı ve pozitif bir şekilde çözüm önerilerimizle birlikte mücadeleye katkı koymak.

-Antalya özelinde avukatların yaşadığı sıkıntı ve sorunlar neler peki?

Antalya özelinde de ne yazık ki çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Sorunların küçük bir kısmı Antalya'dan sorunların büyük kısmı da Adalet Bakanlığı'nda egemen olan anlayıştan kaynaklanıyor. Antalya ile ilgili bir tasarrufta bulunulacağı zaman Antalya'nın gerçekleri ile örtüşmeyen hatta Antalya'nın yapısına aykırı bir takım düzenlemeler yapılıyor. Örneğin biz yıllardır şunu iddia ediyoruz hatta imza kampanyası bile yaptık. Bölge Adliye Mahkemesi Antalya'da kurulması gerekiyordu kuruldu. Ama bölge idare mahkemesinin de Antalya'da kurulmasını istedik. Türkiye'de altyapısı, binasıyla bölge idare mahkemesi kurulmasına en uygun en hazır kent Antalya olmasına rağmen bölge idare mahkemesi ne yazık ki Antalya'da kurulmadı. Konya'da kuruldu. Konya'da kurulan bölge idare mahkemesinin yargı çevresine Antalya'yı da dahil ettiler. Biz şiddetle karşıyız. Konya'ya bölge idare mahkemesi kurulmasın derdinde değiliz. Elbette gereksinim varsa kurulabilir. Antalya'nın ve Konya'nın sosyal ekonomik, nüfusu ve dava yapıları farklı. Antalya'da bu anlamda bölge idare mahkemesinin kurulması gerekiyor. Fiziki alt yapı ve koşullar olarak Antalya iyi bir doğru değerlendirme yapılsa avantajlı bir kent. Eski adliyeden başlayıp merkez adliye bölge adliyesini bir yargı adası olarak düşünürsek orada atıl durumda kalan alanı yargı dünyasına kazandırılsa yargının birçok problemini çözebilecek bir olanağa sahibiz. Bu sorunlar çözülse en azından yargının fiziksel sorunlarını çözmüş olacağız. Son zamanlarda mahkeme yönetim sistemine geçilmesi ile beraber uygulamada bazı sıkıntılar yaşanmaya başlandı. Bu sıkıntıların birçoğunu Cumhuriyet Başsavcılığı, Adalet Komisyonu Başkanlığı, idari işlerden sorumlu Cumhuriyet Savcılığı ile çözüyoruz. Mahkeme yönetim sisteminin doğasından kaynaklanan bazı sancılar baş göstermeye başladı. Söz gelimi avukatlar bugün ön büroya gittiklerinde vekaletname sunmadan savcılık dosyasındaki ve diğer icra ve dava dosyalarındaki bilgilere erişemiyorlar. Bu adalete erişim adil yargılanma gibi uluslar arası sözleşmelerle güvence altına alınmış haklara aykırılık oluşturuyor. Avukatlık Yasası'na temelden bir aykırılık oluşturuyor. Bunlar gibi çeşitli problemleri çözmeye çalışıyoruz.

-Yargı bağımsız değil dediniz, sizce neden değil?

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı çok uzun yıllardan beri tartışılan ciddi ve esaslı bir konu. Çok öze inersek siyasal iktidarların yargı üzerindeki etkisi baskısı bugünün sorunu değil. Ama son yıllardan beri yargı üzerindeki baskı dayatmalar hiç görülmediği kadar arttı. Gözle görülür hale geldi. Bu temel olarak siyasi iktidarların hukukla ilgili ilişkisi ile bağlantılı. Bütün siyasal iktidarlar yargıyı, mahkemeleri iktidarın bir sopası olarak kullanmak istiyorlar. Ülkeyi yöneten siyasal anlayışın bakış açısı böyle olabiliyor. Çağdaş anlayış değil ama böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Biz eskiden beri şunu söylüyoruz eğer gerçekten çağdaş evrensel ilke ve değerlerle bezenmiş gerçek bir hukuk devleti istiyorsak bunun yolu hukuk güvenliğinden geçer. Eğer bir memlekette hukuk güvenliği yoksa ekonomik bağımsızlık da yakalanamaz. Çünkü bu küreselleşme sürecinde sermaye sınıfının bir ülkeye yatırım yapacağı zaman ilk ele aldığı kriterlerden biri hukuk güvenliği. Hukuk güvenliği yoksa yargı bağımsız ve tarafsız değilse uluslar arası sermaye kolay kolay o ülkeye yatırım yapmaz. Yapacaksa da risk alacaktır demektir. Bu riskin bir bedeli var. Yüksek faiz isterler. Yüksek faizi de karşılayabilmek için üretim ekonominizin güçlü olması gerekir. Bunlar hep birbiri ile bağlantılı konular. Dediğim gibi hukuk devleti ile siyasal iktidarların ilişkisi tartışmalı ve sancılı olduğu için ne yazık ki böyle problemler çıkabiliyor. Şöyle bir gerçek var. Hiç olmadığı kadar geri seviyeye düştük. Hiç olmadığı kadar ağır sorunlarla boğuşuyoruz. Çözüm önerileri de duruyor. Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Herkes kimin olaylara nerden baktığını eleştirilerinin, önerilerin neler olduğunu olması gereken ideal çözüm ne olduğunu bu sorunun bileşenleri biliyor. Bilinçli bir tercihle bu çözümler hayata geçirilmiyor. Bu akıl bu bakış açısı değişmediği sürece bu sistem sürdürülebilir bir sistem değildir. Adalet dediğimiz duygu zedelenirse yurttaşların adalete olan inancı sarsılırsa bunun yükünü hepimiz çekmek zorunda kalırız. Çok somut bir örnek vereceğim. Türkiye Cumhuriyet'i tarihinde yargıya duyulan güven hiç olmadığı kadar azaldı. En kısa süre içerisinde bu sorunu hep birlikte çözmek ve yargıya olan güveni yükseltmeye çalışmazsak bu yükü hepimiz taşımak zorunda kalırız. Yargıya duyulan güven avukata duyulan güvensizlik değildir. Avukata duyulan güven çok daha yüksek. Çünkü halkın hak arama özgürlüğünün temsilcisi olan avukatlar. Biz avukatlar yurttaşların hak arama özgürlüklerini güvence altına almak adına elimizden gelen çabayı sergiliyoruz ve sergilemeye devam edeceğiz.RÖPORTAJ / Deniz TOPKAYA