Hızlı tüketim kültürünün en popüler metalarından olan hamburger ile X’te başlayan sınıfsallık tartışması, İstanbul’da yaşayan ve inşaat işçisi babasının ulaşım ücretsiz olduğu için Eminönü’ye gezmeye götürdüğü 17 yaşındaki liseli gencin bir sokak röportajında söylediği şu sözlerle yoksulluk ve sınıf tartışmasını harladı: “İstanbul’da yaşıyorum ama buraya hayatımda ilk defa geliyorum. Her şey pahalı olduğu için biraz gezebiliyoruz.”
Daha önce yoksul bir annenin çocuklarıyla Antalya’da yaptığım bir görüşmede, çocuklar henüz deniz görmediklerini ve bu konuda çok heyecanlı olduklarını dile getirmişti. İnsanların dolmuş parası bile bulamayacak kadar yoksul olması, ekonomik eşitsizlik ve adaletsizlik konusunda daha derin düşünüp hızlıca aksiyon alınması gereken bir kriz durumudur.
Hamburger ABD’de ortaya çıktığında ucuz ve hızlı bir yemek seçeneği olduğundan düşük ya da orta gelirli insanlar arasında daha çok yaygındı. Ancak tabii ki şu anda hamburger tüketimi, sınıf sınırlarını aşmış durumda.
Hamburgerin sınıfsal bir yemek olarak görülüp görülmeyeceği, kişinin bakış açısına, coğrafi konumuna ve kültürel bağlamına bağlı olarak değişebilir. Hele ki ülkemizde insanların toplu taşımaya dahi verecek parası olmadığı bir zamanda bırakın hamburger yemeyi, ekmek almak bile çoğu yoksul aile için lüks hale geldi. Dolayısıyla günümüzde hamburger yemek, sınıfsal bir gösterge. Çünkü herkes tüketemiyor. Bu durum, hızlı tüketim kültürüyle ilişkilendirilen ürünlerin, aslında bir ayrıcalık veya lüks olmaktan çok, bazı insanlar için temel ihtiyaçları karşılamakta zorluk çektiği gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Bir hamburgerin bile maddi açıdan erişilebilir olmadığı durumlarda, tüketim alışkanlıklarının ve yaşam tarzlarının sınıfsal ayrımlarını gözden geçirmek önemlidir. Hızlı tüketim kültürü, bazı kesimler için keyifli bir zenginlik sembolü olurken diğerleri için temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorluk çekebilecekleri bir yük. Böyleyken toplumsal eşitsizliklerin ve sınıfsal ayrımların bu kadar gözle görünür olduğu ülkemizde acil ekonomik müdahalelerin yapılması maalesef hayati bir öneme sahip hale geldi.
Ekonomik adaletsizlikle mücadele etmek ve toplumsal eşitliği sağlamak için daha fazla çaba harcamamız gerekiyor. Yoksulluk sınırında yaşayan insanların en başta barınma, beslenme, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlamak, sınıfsal ayrımları azaltmak ve daha adil bir toplum için adımlar atılması konusunda harekete geçmek, hepimizin sorumluluğundaki acil bir ihtiyaçtır.