BAYRAM tatilinde yolum Side'ye düştü. Yıllar var ki Side'ye gitmedim. Oysa nasıl da severim tarihle doğanın iç içe olduğu turizmin gözbebeği Side'yi. En son gittiğimde antik Side Tiyatrosu'nun tarihi kalıntılarının arasından yani tarihin içinden geçerek girmiştim. Bıraktığımda böyleydi, ama o da ne? Side'nin çehresi değişmiş. Side'nin Büyük Kapı'dan başlayan ve anıtsal cadde boyunca uzanan girişteki tarihi kalıntıları geride kalmış, yol genişlemiş, parke taşlar döşenmiş, etrafındaki tarihi ahşap binalar yok olmuş. Onun yerine çevre yeşillendirilmiş ve aralarına da tarih serpiştirilmiş sanki. Tarihi Side girişi modernize edilmiş mi desem.

NEYDİ, NE OLMUŞ...

Side'yi özlemişim, bu tarihi lokasyon beni hep kendine çeker de, uzun süredir burnumun dibindeki bu hasret uzadı. Sanki yol bir türlü bitmiyor, geldik geliyoruz derken, işte göründü tarihi sütunlar. Ana kapıdan başlayan caddeden yürüyorum. Hani bilirsiniz, antik tiyatro önündeki kavis dışında hemen hemen düz bir çizgi şeklinde yarımada boyunca ilerleyerek tapınaklar yakınında büyük bir meydanla sona erer. Side'nin ikinci büyük caddesi de büyük kapıdan beldenin güneyine doğru uzanır. Her iki cadde de sütunlu olup, iki tarafında korint başlıklı sütunlar yer alır. Ve sıralanan dükkanlar. Yürüyorum, ana cadde yine parke taşlarla bezenmiş ve mor renkli begonviller kollarını caddeye doğru uzatmış. Ortalık cıvıl cıvıl, yerlisi yabancısı turist kaynıyor. Tabii esnafın da yüzü gülüyor.

GELELİM ANTİK SİDE'YE

Esnafın mutluluğunu şimdilik bir tarafa bırakalım. Tam bir turistik çarşı haline gelen ve yöreye özgü hiçbir özel tat, koku, eşya barındırmayan çarşısının dışına çıkalım. Gelelim Side ve Antik Side'ye. Ayrı ayrı karşılanıyorum sanki. Bir yanım Antik Side diğer yanım ise çarşı, pazar ve de oteller. Ama beni ilgilendiren şehrin bu kısımları değil. Surların arasından girdiğim antik tiyatro, Apollon Tapınağı, Athena Tapınağı, hamamlar, anıtlar ve tabii müzesinde sergilenen ve hayal ettiğimde nasıl görkemli bir şehrin içinde olduğumu anımsatan heykeller, mezar taşları ve sunaklar. Tarihi soluyorum. Antik dönemde Pamfilya bölgesinin en önemli liman kenti olan Side'nin tarihi, M.Ö 8. Yüzyıl'a dayanıyor. Sahil kesiminde bir yarımada üzerine kurulu olan antik kentin günümüze ulaşan görebileceğimiz kalıntılar şehir surları, şehir kapısı, su yolu, sütunlu caddeler, ticaret agorası, antik tiyatro, agora hamamı, anıtsal kapı, Dionysos Tapınağı, bazilka, Apollon tapınağı, Vaftizhane, surlar ve dahası.

GÜNEŞ EN GÜZEL SİDE'DEN BATAR

Devam ediyorum, Side'nin önüme açılan antik dünyanın kapılarını aralayarak yürümeye. Sütunlu caddeyi geride bırakıp, Agora'ya yani Antik Side'nin kalbine doğru yürüyorum. Yolumun üstünde Konsollu Ev olarak anılan Helenistik dönemden Bizans'a kadar kullanılmış binanın kalıntıları arasında hayal kuruyorum. Ve o dönemlere gidiyorum hayallerimde. İnsanın hayal dünyasını nasıl da zenginleştiriyor. Burada bir zamanlar yaşanan hayat, yaşayan insanlar. Ve işte Antik Liman. Sol tarafımda bilgi panosundan öğrendiğime göre, Helenistik dönemde yapılan şehir kapısının kalıntıları. Sütunların yüksekliğine caddenin genişliğine ve de burada koşuşturan telaşlı kalabalığı hayal ediyorum. Cıvıl cıvıl neşeli 'Nar kenti'. Ve de güneşin en güzel battığı yer Apollon Tapınağı.

YÜZYILLARIN SIRDAŞI

İşte Agora, sırtını antik tiyatroya vermiş. Onlar asırlardır sırdaş, kimbilir ne sırlar saklıyor taştan belleklerinde. Zamanın aristokratları neler yaşadı bu muhteşem mekanlarda işte medeniyetin tam da göbeğindeyim. Yine hayal dünyam giriyor devreye, girsin nasıl olsa hayal kurmak bedava. Bu Side var ya, zamanın en uygar kentiymiş bana göre. Bunu günümüze kadar gelen kalıntılardan anlamak mümkün. O dönemlerde yaşamak nasıl olurdu acaba, insanların değerleri, öncelikleri nelerdi acaba diyorum. Bu görkemli yerde yaşamlarını hayal etmeye çalışıyorum da hayal dünyam bile kısır kalıyor. Müzenin bir ucu denize inen bahçesinde yer alan kalıntılara bir kez daha bakıyorum. Arkeologların emeği sayesinde gün yüzüne çıkan müzede asırlara meydan okuyan heykeller bir kez daha dikkatimi çekiyor. Öyle ya, heykelcilikte usta isimlerin yaşadığı bilinen bir kentteyim. Lahitlerin detayları, imparatorların heykelleri, Kibele heykelcikleri, kapı üstüne kapı açan muhteşem eserler. Hayran olmamak mümkün değil. Sen ne zengin bir ülkesin Anadolu.

ANTİK TİYATRO ANIM

Hayallere dalmışken bir anımı da paylaşmak istiyorum. Yıllar önceydi, Barut Otellerinin sahiplerinden Cengiz Haydar Barut, Antik tiyatroda sezona merhaba kokteyli düzenlemişti. Gün batımı konserini ise, dünyaca ünlü müzik adamı Fazıl Sayıl veriyordu. Antik tiyatroda muhteşem bir ortam, Say, piyanosunun başında kelimenin tam anlamıyla dinleyenleri mest ediyor, insanlar nefes almadan dinliyor Fazıl Say'ı. Side'nin üzerine akşamın kızıllığı çökmüş gün geceye kavuşmak üzere. Akdeniz'in lacivert denizinden gelen esinti, sanki tarihin kokusu ile vuruyor yüzümüze. Aman Allah'ım bu nasıl bir güzellik, nasıl bir ihtişam. Böyle yani.

VE DÖNME VAKTİ

Vakit geldi, dönme zamanı. Ama Side'yi arkamda bırakıp dönemiyorum ki. Bu kez Kumköy sahilinde gün batımını içime çekerek izliyorum. Güneş denizle birleşti ben veda ederken. Randevulaştık Side'yle, yeniden görüşmek üzere...