1980-1981 yılları, Salıpazarı Limanında, iş yoğunluğunun çok olduğu dönemi gösteren tarihlerdir. O yılların öncesindeki idarede görev yapanlar, özellikle siyasi kimlikleriyle görev yaptıklarından, genelde, işin kendisiyle ilgilenmeyip siyasetle meşgul olmuşlardır. Bu durumun meydana geldiği karmaşa ortamını düzeltmek görevini de bizim ekibe vermişlerdi. Salıpazarı, diğer adıyla Tophane limanının bulunduğu yer, daha ziyade kapalı antrepolar ve ön sıradaki ambarlardan mütevellitti. Yani gemiyle veya tır kamyonlarıyla gelen eşyalar, limanın açık sahası yetersiz olduğundan, kapalı yerlere konuyordu. Bu durumda, yer-yer çok önemli saha sıkıntısına yol açıyordu. Salıpazarı Limanına, Fındıklı istikametinden girdiğinizde, hemen en baştaki ambarın ismi; “Toslug” ambarıydı. İçerisinde basket ve voleybol sahasının bulunduğu “Tuslog” ambarında 3-5 Amerikan askeri bulunuyordu. Bizler diğer ambarlardaki yer darlığından yakınırken, Amerikalılar boş ambar binasında spor yapıyordu. Şunu bir araştıralım dedik. Karşımıza çıkan tabloya bakınca, hayretler içerisinde kaldık. 1961 yılında, Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin ikmalini yapan Jusmal Tuslog ile ikili antlaşmalar çerçevesinde, 10 yıllık bir mukavele yapılmış. Amerikalıların her yıl getirdiği 400 ton yüke karşılık, bedavaya, bu ambar Amerikalılara tahsis edilmiş. Şimdi sıkı durun! Amerikan silahlı Kuvvetleriyle mukavelemiz 10 yıllıktı ya, 1972 yılında hiçbir yönetici bu mukavelenin sona erdiğini karşı tarafa bildirmediğinden, kontrat otomatikman 1981 yılı sonuna kadar uzamıştı. Üstelik Jusmal Tuslog, taahhüt ettiği, yıllık 400 ton eşyayı da son yıllarda getirmemiş. Dolayısıyla antlaşmaya göre taahhüdüne sadık kalmamış.Bağlı olduğum genel müdür yardımcısı Sayın Ö. Dumanlı, hem hukukçu, hem de arkadaşımdı. Durumu ona anlattım. Hemen “noterden ihtarname çek” dedi. Bende hazırladığı ihtarname ile Salıpazarı’ndaki notere gittim. Noter, alıcı olarak, Amerikan Silahlı Kuvvetleri başlığını ihtarname kâğıdında okuyunca, biraz tereddüt etti ama neticede bizi haklı bularak, ihtarnameyi çekti. Bizim ihtarname çekildikten sonra, işler biraz karıştı. Bizim dışişleri mensupları, bu ihtarnameyi çekenlere biraz maceraperest gözüyle baksalar da, ABD konsolosluğu, durumu bizim dışişleri gibi görmemiş. Ciddiye almış olmalı ki bir hukukçunun başkanlığında, oluşturdukları bir heyeti, Salıpazarı Liman İşletmesine gönderdiler. Gelen heyeti çok dostça ve samimim bir şekilde karşıladım. “Dost ve müttefik bir ülkenin yetkililerinin işletmede bulunmasından memnun olduğumu” söyledim. Görüşmeyi yaptığım Jusmal Tuslog şirketinin avukatının anlamadığı sadece şuydu: Neden 20 sene hiç para istemediniz ve neden son 10 sene mukaveleyi uzattınız? Onun bu sorularına bizim bile tatminkâr bir cevap vermemiz, çok zordu.Aradan 1 aya yakın zaman geçmişti ki; bizleri Amerikalılar davet ettiler. Balgat’ta eski yedek subay okulu arazisi içinde, adeta bir Amerikan kasabasında toplandık. Bu defa bizim heyet başkanımız, sendikalarla pazarlık konusunda deneyimli Sayın Özden Dumanlı idi. Fakat Amerikan heyeti çok kalabalık gelmişti. İçlerinde, yakasında ekonomi sınıfından olduğunu gösteren apolet olan havacı bir yarbay vardı. Bu yarbayı bizlerle pazarlık etmesi için getirmişlerdi. Bu arada Jusmal Tuslog’un Türkiye’deki merkezinin İzmir olduğunu öğrenmiştik. Bizim heyet pazarlıkta, ısrarla, yıllık 1 milyon dolar istedi.Pazarlığın ikinci etabı, İstanbul liman lokantasının salonlarında cereyan etti. Orada ikram ettiğimiz dil balıklarını beğenen Amerikalılarla aramızda şu diyalog geçti:“Bu restoran kimin” diye sordular. Bizde “Bizim” dedik.“İşleriniz oldukça iyiye benziyor” dediler. Bizde “Sizlerden gelecek paraya mahsuben, bu ziyafeti çekiyoruz” dedik. Karşılıklı gülüştük. Neticede Amerikalılar, “Tuslog” ambarının % 50 sini boşaltmayı kabul ettiler. Diğer bölümü için ise yıllık 350 bin dolar peşin para vermeyi kabul ettiler.