Her yaşın ayrı bir güzelliği var.

Hangi yaşım güzeldi, hangi yaşım vurgun yemişti, hangi yaşımda mutluydum?

Muhasebesini yapmak işime gelmiyor!

Hayat Sana Teşekkür ederim.

Dünya şairimiz Can Yücel’in şiiri 7 Temmuz’da 73 yaşından gün alan beni de tam olarak anlatıyor, fazlası yok, eksiği var.

Neydi Can Yücel’in o şiiri?

(20 yaş, 35 yaş, 40 yaş ve bugünkü ben)

-Şunları bir araya toplayayım.

Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.

Donattım sofrayı.

Bayağı uğraştım.

Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.

Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.

Ötekinin içtiğini beriki içmez.

Dört kişilik sofra kurdum.

Mumları da yaktım.

Bak hepsi,  Erick Satie severdi.

Hatırladım.

Müziği de ayarladım.

Geldiler.

20 yaşında ben,

35 yaşımda ben,

40 yaşımda ben ve

bugünkü ben dördümüz.

Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.

40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.

Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.

Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

Yatıştırayım dedim.

-Sen karışma moruk- dediler.

Büyük hır çıktı.

Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.

Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.

Bende kabahat.

Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine?’

***

Değerli büyüğüm, gazeteci, yazar, şair ve de ustam Okan Yüksel’in bir yazısından alıntı ile yazıma nokta koyayım:

“..Kemal Tahir, ‘İnsana ihtiyacım vardı. Birisine, benimle beraber ağlayacak birisine değil, tutunacak birisine’ der.

‘Yarınımızın ne olacağını bilmiyorduk, Gene bilmiyoruz, ama bir umut bu çocuk, Umutsuzluğumuzun umudu’ yazmıştır Melih Cevdet Anday.

Sabahattin Ali haykırır;

‘Bende hiç tükenmez bir hayat vardı.

Kırlara yayılan bir ilkbahar gibi!’

Bob Marley'in konserlerinde slogandır;

Sevgi bizi karanlıkta bırakmaz, karanlıkta doğmak zorunda ışık”

***

Sevdiğim söz;

‘Yaptığı iyiliğin karşılığını almak isteyen tefecidir’