Kova içerisinde yakalanmış yengeçler. Kovanın üstü açık, kapağı yok.
Tek bir yengeç olsa, kesinlikle kaçar. Biri kaçmaya çalıştıkça diğerleri onu yakalıyor.
Sayı arttıkça kaçış imkansızlaşıyor. Birbirlerini yukarı itmek yerine, aşağı çekiyorlar.
Sonunda hiçbiri kazanamıyor. Bu duruma, Yengeç Sepeti Sendromu deniliyor. Yani;
Ben sahip değilsem, sen de olamazsın.
Ben başaramıyorsam, sen de başaramazsın.
Benim ulaşamadığım hedeflere sen de ulaşamazsın!
Hasetlik ve kıskançlık hepimizin sonunuzu getiriyor.
Yengeç Sepeti Sendromu, her alanda yaşanabiliyor.
Kendi başarısızlık korkularıyla, başkalarının başarılarına engel olanlar.
Başarılı olanların önemini kıskançlıkla azaltmayı hedefleyenler.
Kendileri başarısızken başkalarının çökmesini bekleyenler.
Empati ve merhametten yoksun olanlar.
Ve daha da ürkütücü olanı.
ABD’li motivasyon yazarı Jim Rohn’a göre;
‘İnsan, en çok vakit geçirdiği 5 kişinin ortalamasıdır’
Bunlar, aile üyelerimiz, çalışma arkadaşlarımız, yakınlarımız olabilir ve bize Yengeç Sepeti Sendromu yaşatan kişiler olabilirler. Jim Rohn’un önerileri şunlar;
Kiminle, ne kadar vakit geçireceğinizi iyi belirleyin.
Benzer hedeflerinizin olduğu kişilerle bir aradaysanız, başarınız katlanır.
Olumsuz düşüncelerle dolu ortamda kalmak yerine, enerjinizi yardımlaşabileceğiniz, birbirinize ilham verebileceğiniz kişilere yönlendirin.’
Yengeçlerin sizi hedeflerinizden ve hayallerinizden uzaklaştırmalarına, üretkenliğinizi azaltmalarına izin vermeyin.
Zamanınızın çoğunu birlikte geçirdiğiniz insanlara dikkat edin.
Kovadaysanız da çıkmayı başarmak sizin elinizde.
Paylaştıkça çoğalmak varken, kurbana dönüşmek neden?
Birlikte gelişebilmeyi istemek çok mu zor?
***
Aslında fakiriz hepimiz!
Bir yerlerden not etmişim.
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev.
Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük.
Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını. Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır.
Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından. Tüketmeye de çok meraklıdır insan.
Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın-mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir.
Benlik biriktirirken, benliğini tüketir.
Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar aslında fakiriz hepimiz.