Bundan tam 30 yıl önce yine Mart ayının ortaları.
Manisa’da bir pankart ile başlayan daha sonra terör ile ilişkilendirilen ve nihayetinde işkence davasına dönen ‘Manisalı Gençler’ davası görülmüştü.
Ne olmuştu? 1995 yılında, Manisa’da ortaokul ve lise öğrencisi 16 genç, bir vagona ‘paralı eğitime hayır’ yazdıkları gerekçesiyle evleri basılarak gözaltına alınmış, haklarında duvarlara siyasi içerikli yazı yazmak, bildiri dağıtmak, molotof kokteyli atmak, gizli bir örgüte üye olmak suçlamaları da eklenerek dava açılmıştı.
O yıllarda Ulusal Basın Ajansı’nın (UBA) Ege Bölge Temsilcisi ve ajansın tek muhabiriyim. Gerçi ekonomi muhabiriydim fakat bu davayı takip etmem istendiği için o gençlerin davalarına gittim. 14 yaşında bir ortaokul öğrenci, hem de babası polis olan bir çocuk yazmıştı o vagona ‘Paralı eğitime hayır’ yazısını! Adı da yanlış hatırlamıyorsam Mehmet’ti.
Terörist diye tutuklanan ve cezaevine konulan çocuklar için çeşitli hapis cezaları isteniyordu.
Ve o çocuklar 17 dava duruşması nedeniyle tam 2 yıl cezaevinde kalmışlardı.
Ben bu davanın iki duruşmasına katıldım. Dönemin başbakanları Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz hükümetleri boyunca devam eden dava o günlerin gazetelerine başlangıçta teröristlerin yakalandığı şeklinde yansıyan sıradan bir haber olmaktan öteye gidememişti. Zira o yıllarda sosyal medya sadece televizyon ve gazetelerden ibaretti ve bugünkü gibi geniş bir ağa sahip değildi.
Ancak, gençlerin aileleri, çocuklarının emniyet müdürlüğünde işkence gördüğünü iddia etmeleri ve kamuoyunun işkenceye olan hassasiyeti sonucunda dava yabancı basının da katıldığı, izlediği bir davaya bürünmüştü. Çok sayıda ülkeden televizyon kanalı ve gazeteci, kameraman Manisa’yı mesken tutmuştu.
Manisalı çocuklara işkence yapıldığını belgelerle ispatlayan dönemin CHP Milletvekili Avukat Sabri Ergül, 10 işkenceci hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Benim de çok sevdiğim bir insan olan Avukat Sabri Ergül bugün hayattadır.
Dava, 15 Kasım 2000’de işkencecilerin toplam 85 yıl hapse mahkûm olmaları, Manisalı gençlerin serbest bırakılmaları ve İçişleri Bakanlığı’nın da Manisalı gençlere tazminat ödemeye mahkûm edilmesi ile sonuçlanmıştı.
Bir yanda işkence yaptıkları için büyük cezalar alanlar, diğer yandan işkence gören, eğitimleri aksayan, bugün belki nerelere savrulmuş olan o 16 Manisalı genç.
Mahkemelerde gözyaşları döken anne babalar.
Bu olayda beni en çok üzen de uzun yıllar devam eden yargılama süreci sırasında, gençlerin annelerinden birinin kızının cezaevi aracına bindirilirken söylediği ‘Götürmeyin evladımı, o daha çok küçük!’ feryatları olmuştu.
O günkü gazetelerin manşetlerine giren o söz! 30 yıl sonrasına gelirsek;
19 Mart’tan bu yana polis ve vatandaşın karşı karşıya kaldığı, birçok yaralanma olayının meydana geldiği ve 1400’ün üzerinde şüphelinin gözaltına alındığı kötü bir süreci yaşadık. Bu olayların artık bir daha yaşanmaması en büyük dileğimdir.
O polis de bizim, o evlatlar da bizim.
Analar, babalar ağlamasın.
Götürmeyin evladımı, o daha küçük!
Fahrettin Hepkeskin
Yorumlar