Gaziantep, her köşesinde tarihin derin izlerini taşıyan bir şehir ama bu izler, sadece taşlarda, surlarda ya da kalıntılarda değil, aynı zamanda halkının yaşamında, kültüründe, yemeğinde ve dilinde de hissediliyor. Her şey ilk çağlarda, Dülük’te başladı. Şu an Gaziantep’in yakınlarında bulunan Dülük, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak tarihe damgasını vurmuş bir yer. İlk insanlar burada yaşamaya başlamıştı. Belki de bugün bile adımlarımızı attığımız o topraklarda, avcılar, çiftçiler, ilk yerleşik hayatı kuran insanlar var oluyordu. Bu topraklar o zamanlar, sadece birer mağara değil, aynı zamanda dünyanın başlangıcına dair büyük bir sırrı taşıyan yerdi. Zamanla Dülük büyüdü, yerleşim gelişti, köyler kasabalara dönüştü. İpek Yolu'nun üzerinde, tarihin tüm yolcularının, tüccarlarının, kervanlarının geçtiği bir kavşak noktasıydı burası. Babil’in hükümdarlığı altında şehir parladı ama bu durum çok uzun sürmedi. Çünkü çok geçmeden, M.Ö. 1700’lerde Hititler bu topraklara adım attı. Ardından Mısırlılar, Asurlular, Persler… Hepsi sırayla bu topraklarda hüküm sürdü. Gaziantep, zamanın farklı medeniyetlerine ev sahipliği yaparak adeta bir kültür mozaiği gibi şekillendi.
Yavuz Sultan Selim, 1516’da Gaziantep’i Osmanlı topraklarına kattı. Zamanla Dulkadir Beylerbeyliği’ne bağlanan bu şehir, Osmanlı döneminde stratejik önemini hiç kaybetmedi ama bu şehir, sadece fetihlerle değil, halkının yaşantısıyla da büyüdü. Gaziantep, kendi kültürünü, kendi mutfağını, kendi kimliğini her dönem yaşatmayı başardı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Gaziantep Fransızlar tarafından işgal edildi. Karayılan ve Şahin Bey gibi yerel kahramanların önderliğinde şehir işgale karşı büyük bir direniş gösterse de imkansızlıklardan dolayı işgale teslim olmak zorunda kaldı. 1921’de Fransızlar Ankara anlaşması gereğince şehirden çekildi ve şehre gösterdiği direnişten ötürü ‘Gazi’ unvanı verildi. En nihayetinde, Cumhuriyet kurulduğunda, 1924 yılında Gaziantep, il statüsüne kavuştu. Artık sadece bir şehir değil, aynı zamanda Anadolu’nun kalbi, yemeğiyle misafirperverliğiyle sanatıyla her şeyin birleştiği bir kültür merkezi haline geldi.
PEKİ, GAZİANTEP İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Geçmişte, bugünkü Gaziantep’in bulunduğu topraklarda, Roma İmparatorluğu’nun güçlü sınırlarından biri vardı. Romalılar, bu şehre Antiochia ad Taurum adını verdi. Bu isim, 'Toroslar’ın karşısındaki Antakya' anlamına geliyor. Toros Dağları, şehri koruyan bir sur gibi yükseliyor, şehri uzaklardan gözlerken göz alıcı bir manzara sunuyordu. O zamanlar şehir, sadece bir sınır kenti değil, aynı zamanda büyük bir medeniyetin önemli bir parçasıydı. Roma İmparatorluğu’nun ardından Araplar bu topraklara adım attı ve şehri ele geçirdi. Antiochia ad Taurum, adı Ayıntap olarak değişti. Ayıntap isminin kökeniyle ilgili birçok rivayet bulunuyor.
Bir rivayete göre Ayıntap adı, çok eskiden bu topraklarda yaşayan Hititler’e dayanıyor. Hititler, bu toprakları 'Hantap' olarak adlandırdı. 'Hantap', 'han toprağı' anlamına geliyor. Bu isim zamanla halk arasında değişerek Ayıntap oldu. Bir diğer söylenti ise Farslar’a dayanıyor. Ayıntap, Farsça 'pınarı bol' anlamına geliyor. Bu isim şehirdeki su kaynaklarından ve şehri besleyen pınarlardan doğdu. Başka bir rivayete göre, Arapça’da 'göz' anlamına gelen ayın ve 'pınar' anlamına gelen tap kelimesinin birleşiminden geliyor. Yani Ayıntap, 'pınarın gözü' anlamında kullanılıyor. Bazı efsanelere göre ise Ayıntap, bir zamanlar bu bölgede hüküm süren bir kralın adıydı. Kral Ayni, şehirdeki halkı yönetirken zamanla adı bu topraklarla özdeşleşmişti. Ayıntap, bu büyük kralın mirasının adıydı. Bir diğer rivayet, bu ismin 'parlayan şehir' anlamına geldiğini anlatıyor. Şehir zamanla büyüdü, gelişti ve adeta parlamaya başladı. Çünkü Ayıntap, dağlardan akan sular gibi zamanla bütün dünyaya akmaya, tanınmaya başladı. Ayıntap adı yıllar içinde şekillendi ve Antep, Entep, Antap gibi farklı biçimler aldı. 1921 yılı geldiğinde, şehrin adı bir kez daha değişti. Antep Savunması’ndan sonra halkın gösterdiği kahramanlık ve direncin simgesi olarak Antep’e 'Gazi' unvanı verildi. Bu, şehre duyulan minnettarlığın ve saygının bir ifadesiydi. İşte o günden sonra, şehir Gaziantep olarak anılmaya başlandı.