Çemişgezek’in güneyinde, Pulur Höyüğü’nün altında, tarih boyunca pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Tunceli, Kalkolitik Çağ’a kadar uzanan bir geçmişe sahipti. 1968-1970 yılları arasında yapılan kazılar, bu kadim höyüğün sırrını gün yüzüne çıkardı. Kale gibi görünümlü evler, ocaklar, dibekler, öğütme taşları ve tunçtan yapılmış aletler, buradaki insanların ne kadar yetenekli ve kültürlü olduklarını gösteriyordu. Hayvan figürleriyle bezeli taşlar, bu toprakların kadim sahiplerinin sanatını anlatıyordu.
Yüzyıllar sonra, bu bölgenin tarihi sadece taşlarda değil, halkının kaderinde de yer alacaktı. M.Ö. 2200’lerde, bölgeyi ilk fethedenler Subarrular oldu. Onların ardından Hurriler geldi ve bu topraklara damgalarını vurdu. Hititler, M.Ö. 1375-1335 yıllarında burayı fethetti ve bölge, Hititlerin gölgesi altında kaldı ancak Hititler’in çöküşüyle birlikte M.Ö. 12. yüzyılda Urartular bölgeye hakim oldu. M.Ö. 7. yüzyılda, Medler ve Persler bu toprakları ele geçirdi. Ardından Büyük İskender’in askeri zaferleriyle bölge, Makedonya'nın egemenliği altına girdi ancak M.Ö. 17 yılında, Roma İmparatorluğu’nun parmakları bu topraklarda dolaşmaya başladı. Roma’nın ikiye bölünmesinin ardından bölge Doğu Roma İmparatorluğu'nun sınırları içine girdi.
M.S. 639 yılında Halife Ömer döneminde Arapların akınlarıyla bölgeye yeni bir hakimiyet geldi ancak Araplar ve Bizanslılar arasındaki uzun süren mücadeleler, bu toprakları sıkça el değiştirten bir arena haline getirdi. Nihayetinde M.S. 972’de Bizanslılar yeniden kontrolü ele geçirdi. Bununla birlikte tarih, Tunceli’nin öyküsünü dinlendirici bir şekilde yazmıyordu. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra bölge Türklerin gözdesi haline geldi ve 1087 yılında Türklerin egemenliğine geçti. Anadolu Selçukluları, 1228’de bu toprakları yönetimlerine kattı ve 1243’teki Kösedağ Savaşı’na kadar burada hüküm sürdü fakat Selçuklular’ın yenilmesiyle bölge Moğolların etkisi altına girdi.
Zamanla Mengücekler ve Akkoyunlular da bu topraklarda iz bıraktı. 1473 Otlukbeli Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu, Tunceli’yi topraklarına kattı. Kısa bir süre Safevilerin etkisi altında kalan bölge, 1514 Çaldıran Savaşı’yla Osmanlı yönetimi altına girdi ve uzun süre Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası olarak kaldı. Yöre, Osmanlı yönetiminde 1847 yılında, Hozat merkez olmak üzere ‘Dersim Livası’ adıyla sancak yapılarak Erzurum'a bağlandı. Bugün Tunceli iline bağlı bir ilçe olan Hozat, Cumhuriyet öncesinde mutasarrıflık iken Cumhuriyetin ilanı ile ‘Dersim Vilayeti’ haline getirildi. 1935’te geçici merkezi Elazığ ili olmak üzere, Erzincan'ın Pülümür, Elazığ'ın Nazımiye, Hozat, Mazgirt, Pertek, Ovacık ve Çemişgezek ilçeleri bağlanarak Tunceli Vilayeti teşkil edildi. 1946‘da il merkezi halen bugünkü merkezi durumunda olan Kalan Kasabası'na nakledildi. Daha önce ‘Kalan’ olan ilin ismi Mustafa Kemal Atatürk tarafından ‘Tunceli’ olarak değiştirildi.
PEKİ, TUNCELİ İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Tunceli’nin eski ismi Dersim’dir. Bir rivayete göre, bu bölgenin adı, eski bir dilde ‘dağlar’ anlamına gelen Taur kökünden geliyor. Roma İmparatorluğu döneminde, bölgeye ‘Taurezium’ adı verilmişti ancak zamanla bu ad halkın ağızlarında değişmiş ve yerli etimolojinin ve İrani etkilerin etkisiyle ‘Dersim’ halini almıştı.
Diğer bir söylentiye göre, Dersim adı Farsça kökenlidir. Bu ad, ‘sim’ yani gümüş ve ‘der’ yani kapı kelimelerinin birleşiminden türemişti. Bölgede zengin maden yataklarının bulunması, bu teoriye hayat veriyor ancak halk arasında dolaşan efsaneler, Dersim’in aslında ‘gümüş kapı’ anlamına geldiğini ve bu kapının, eski zamanlarda çok değerli olduğuna inanıldığını anlatıyor.
Başka bir rivayet, Dersim adının Zazaca kökenli olduğu yönünde. ‘Darsım’ olarak bilinen bu kelime, ‘dar’ yani ağaç ve ‘sim’ yani gümüş kelimelerinin birleşiminden oluşuyordu. Zazaca konuşan halk, ağaçları kutsal kabul ediyordu ve bu nedenle bu adın bölgedeki ağaçlara olan bağlılıklarını simgelediğine inanıyorlardı. Efsanelere göre, Dersimliler ağaçlara olan derin saygılarından dolayı bu ismi gururla taşıyorlardı.
Bir diğer ilginç iddia ise Dersim adının coğrafi yapısıyla ilişkili olduğuydu. Bu teoriye göre, ad, Zazaca’da ‘duvarlı’ anlamına geliyordu. Dağlarla çevrili bu bölge, sanki doğal bir duvar gibi çevresini koruyordu ve bu yüzden bu ismi almıştı. Bir başka hikaye, Dersim adının bölgedeki Der Simon adında bir Ermeni dini önderine atfedildiğini söylüyor. Der Simon’un bilgelikleri ve hikmetleri, bölgeye bu adı kazandırdı. Son olarak bazı yaşlı köylüler, Dersim adının 1847 öncesinde Desim olarak yazıldığını ve bu adın Desimli Aşireti'nden geldiğini anlatıyor. Bir yazım hatası yüzünden zamanla Desim’den Dersim’e dönüştüğü söyleniyor.
Dersim’in Tunceli’ye dönüşmesi ise Cumhuriyet dönemine rast geliyor. Bu dönüşümle ilgili iki ayrı görüş bulunuyor. Şehrin resmi tarihinde bu ismin Mustafa Kemal Atatürk tarafından verildiği ve bu ismin tunç gibi sağlam insanlar anlamına geldiğini söylüyor.
Tunceli ismi ile ilgili bir diğer yaygın görüş ise bu bölgedeki Cumhuriyet karşıtı isyanların ordu tarafından bastırılması üzerine bölgenin askeri vesayet altına girmesi sonucu bu ismin verildiği yönünde. Bu görüşe göre bu isim devletin ya da askerin tunç elini yani demir yumruğunu simgeliyor.