Haydi başlayalım. Ekonomik kriz nedeniyle toplumun önemli bir kesimi hızla yoksullaşıyormuş söylenen bu. Bunun altını kalınca çizen ekonomistler aktif çalışanları, emeklileri, eş veya anne baba sigortası üzerinden yararlananları çıkardıktan sonra, milyonlarca vatandaş Sosyal Güvenlik sisteminin dışında yaşam sürdürüyormuş. Rakamsal olarak bakıldığında 32 milyon 150 bin kişinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı tespit edilmiş. Büyük insanlık!

***

Peki, yoksulluğun tanımı neymiş, noktası virgülüne kadar “Bir ailenin gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt) ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamalarının toplam tutarıdır” diyor. Bunun üzerine ne denir 'sözün bittiği yer'.

***

Sorunlarla birlikte yaşam ağırlaşıyor, gel gitler artıyor. Ekonomistler yoksulluğu konuşurken söylemler sertleşiyor ama yoksulluk sorununa nasıl çözüm getirilir açıklanamıyor, kem küm. Çözüm nedir, onu anlatın vatandaşa. Neyse faturayı da ekonomistlere kestikten sonra, konuya noktayı koyalım ve sistematik olarak yoksullaşıyor muyuz diye soralım. Zira bu gidişatın vatandaş açısından izahı, mizahı yok gibi.

***

Şimdilerde gündem, en düşük emekli maaşı ne olacak? Emekli aylıkları için plan ne? Raporlar, taslaklar falan emekliye 2 bin lira verebilmek için. Bir de anlamakta güçlük çekilen kök maaş bilmecesi var, ne olacak kök maaş mı artırılacak? Seyyanen zam için zaten kapılar kapandı.  Asgari ücret deseniz gündemde bile yok. Gündemde olan bir diğer konu ise yeni vergi paketi ve dahi vergi ve harçlara ne kadar zam geleceği.

***

Velhasıl-ı kelam asgari ücretlinin de memurun da emeklinin de günlük yaşamının odak noktasındaki sözcük ekonomi. Yani bir türlü dengelenemeyen akçe meselesi. Millete, 'geliyor gelmekte olan’ vergi paketi ve zam sessizliği gelmiş, sesler cılız. Şöyle bir etrafınıza bakın çarşısı, pazarı, marketi, mağazası boş, esnaf yol gözlüyor. Vatandaş, ekonomik deformasyon mu yaşıyor dersiniz, şimdilerde millet derviş bilgeliğinin sessizliğinde de. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor ama bu sessizlik hayra alamet değil gibi. Önceleri millet bir 'merhaba'nın ardından hal hatır sorar, iki kelam ederdi. Şimdi öyle mi ya ne selam veren, ne hatır soran var. Vatandaş yolda yürürken bile parmak hesabı yapıyor. Artık neyin hesabıysa. Özetle hiçbir şey eskisi gibi değil.