Türkiye’nin konuşulmayan sorunları artıyor. Kronik hale gelmiş, kemikleşmiş sorunları ardı ardına sıralasak zaten uzun bir liste olur; demokrasiden başlar, ana dilden çıkarız. Yoksulluk, yoksunluk cabası. Bu listeye yenileri eklenip duruyor. Bunların bir bölümünü konuşamıyoruz, tartışamıyoruz hatta fark edemiyoruz bile. Toplumun haberi yok. Medyanın yüzde 95’i pembe bir ülke tablosuyla birlikte bu tabloyu tehdit eden vatan hainleri, şer güçler mavalını okurken kalan yüzde 5’in de gücü, enerjisi, sesi yetmiyor. Ülkemizde yoksulluk sınırı çoktan aşıldı, derin yoksulluk denilen kavramı konuşmaya başladık. Fakat daha ilerisi var artık: Çocuk açlığı… CHP’nin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, neredeyse her açıklamasının sonunda, “Çocukların gece yatağa aç girmediği ülke” vaadinde bulunuyordu. Birçok ailenin okula gönderdikleri çocukların beslenme çantasına yiyecek koyamadığını, öğrencilerin aç kaldığını gördük, konuştuk, tartıştık. Üzüldük, içimiz parçalandı.

Yatağa aç giren çocuklar

Bazı belediyeler okullarda yemek dağıttı. AKP’li valiler, kaymakamlar bunu bile engelledi. Bazı rektörleri de ekleyelim bu listeye. Belediyelerin üniversitelerde yemek dağıtmasına engel olan, çorba tenceresinin kampüse girişini yasaklayan rektörler de gördük yakın dönemde. Bütün bu engeller, yasaklar, uygulanan çifte standart, keyfi iktidar sandıkta gereken cevabı aldı. Üst üste yığılan, biriken tepkiler yırtıp attı deli gömleğini. Ülkenin, halkın, toplumun gerçeklerini, asıl sorunlarını, yoksulluğu, çaresizliği, açlığı konuşabiliriz artık. Bu konuda belediyelere büyük görevler düşüyor. Ekrem İmamoğlu’nun seçim sürecinde aç çocuklarla ilgili söylediği sözler çok önemli. Bu sözler arada kaynamasın, kaybolup gitmesin, unutulmasın diye hatırlatalım. Elinde şemsiyesiyle yağmur altında, bir mikrofon öbeğinin önünde konuşan İmamoğlu, “Şu an yoksulluk, açlık afeti var. Süt verdiğimiz çocuklarımıza acaba balık da verebilir miyiz diye çalışıyoruz. Gıda alsın çocuklarımız. Zayıf çocuk görebilir miyim ben ya? Benim içim yanar. Onun için ne varsa vereceğiz kardeşim” diyor.

İBB’den çocuklara balık

Duyduk ki bu cümleler sadece sözde kalmamış, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 3-6 yaş çocuklarına balık yedirebilmek için çalışmalara başlamış. Açtığı kreşlerle takdir toplayan İmamoğlu, yeni dönemde kreş sayısını artıracaklarını duyurmuştu. Şimdi bu kreşlerden başlayarak birçok İstanbullu çocuğa balık ulaştırılacak. “Darısı diğer belediyelerin başına” deyip geçmeyelim; çünkü bu can yakıcı bir mesele. Oy verdiğimiz, seçtiğimiz belediye başkanlarını, meclis üyelerini, partileri zorlayalım, itekleyelim, çekiştirelim, rahatsız edelim, uyutmayalım, gördüğümüz her yerde hatırlatalım, karşılarına dikilelim, gerekirse yakalarına yapışalım. Çocuklar için bir şeyler yapsınlar. Balık dağıtsınlar, çorba dağıtsınlar, süt dağıtsınlar, meyve versinler, beslenme çantalarını doldursunlar. Her belediyenin yapacak bir şeyleri kesin vardır. Mutlaka bir yol, bir çözüm bulunur.

Siyasetçinin yakasına yapışın

Çocuk açlığı başlı başına vahim, trajik, ürkütücü bir sorun. Gerçekten içimizi parçalayan bir afet… Deprem, sel, heyelan, orman yangını gibi doğal afetleri biliyoruz, en acılarını da yaşadık. Doğal afetlere karşı alınan ya da alınmayan önlemler için bile gözler iktidara döner. Açlık, yoksulluk, sefalet afeti ise bizzat mevcut iktidarın yarattığı bir travmadır. Gece yatağına aç giren çocukların vebali, ülkeyi yönetenlerin sırtındadır. Aç büyüyen, okula aç giden, gerekli gıdayı, vitamini, proteini alamayan çocukların varlığı sadece bir ayıp değil, aynı zamanda ülkenin geleceğinin, gelecek kuşakların kaybıdır. İşte bu çocuklar için yapışalım siyasetçilerin yakasına.