İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun açtığı kent lokantaları iktidar cephesi tarafından küçümsendi. AKP’nin adayı Murat Kurum, “Kent lokantasını bir proje olarak İstanbul’a sunmak, çok büyük bir projeymiş gibi de bahsetmek, bizi hayretlere düşürüyor” diye dalga filan geçti. Seçmenden de tokadı yedi zaten. Şimdi başka belediyelerin de bu tür lokantalar açması gündemde. Hatta AKP’li belediyeler bile bu modeli taklit etmeye başladı. Mesela AKP’li Gaziantep Büyükşehir Belediyesi de “Haydi Sofraya” çağrısıyla 40 liraya 4 çeşit yemek vermeye başladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin AKP Grup Başkanvekili Zeynel Abidin Okul da “Kent lokantalarını olumlu buluyoruz, destekliyoruz. Gayet güzel faaliyetlerde bulunuyorlar” dedi geçtiğimiz günlerde. Model hızla yayılıyor. Çeşitli beldelerde halkın kent lokantası talepleri düşüyor haberlere. Bütün ülkenin gündeminde olan kent lokantaları, henüz Antalya’daki hiçbir belediyenin gündeminde değil.

1 milyondan fazla çocuk bodur

İBB’nin kent lokantalarında 4 kap yemek 40 liradan satılıyor. Bu lokantalara öğrenci, işçi ve emekliler yoğun ilgi gösterirken bazı kesimler de ‘esnafın zarara uğradığı’ eleştirisi yapıyor. Yoksul halkı, emekçiyi, dar gelirliyi değil, esnafı düşünen kafa işte. İBB’nin Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökce, bu eleştirilere yanıt vermişti ama seçim sıcağı içinde gözlerden kaçmış olabilir. Hatırlatalım, “Kent Lokantası’ndan en çok emekliler ve öğrenciler yararlanıyor. Kent Lokantası ile ülkemizin içinde bulunduğu ağır ekonomik şartlarda vatandaşlarımız sağlıklı, güvenli, uygun fiyatlı yemek yiyebiliyor. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı’nın küresel açlık verilerine göre nüfusumuzun yüzde 18’i yetersiz besleniyor. Türkiye genelinde yaklaşık 1 milyon 251 bin 285 çocuk yetersiz beslenme yüzünden bodur kalmış durumda. Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü iki günde bir sofrasına et, tavuk, balık koyamıyor. Bu açıdan Türkiye Avrupa’da en kötü durumda olan ülke”…

Halk aç ise belediye ne işe yarar?

Yani Türkiye ciddi bir gıda ve beslenme krizi ile karşı karşıya. Belediyelerin görevi sadece altyapı yatırımı yapmak, imar faaliyet yürütmek, çöp toplamak değil. “Belediyeler toplumsal yapıyı korumak, hizmet ettikleri nüfusun ihtiyaç ve beklentilerine göre çözüm sunmak zorundadır. Kent lokantaları aynı Halk Ekmek gibi tüm Türkiye’ye yayılması gereken bir projedir. 922 ilçemizde her vatandaş ucuz, güvenli, nitelikli yemeğe ulaşabilme hakkına sahip olmalıdır” diyor Buğra Gökçe. Belediyelerin klasik bir tanımı var zaten: Kent halkının doğumdan ölüme kadar bütün ihtiyaçlarından belediye sorumludur. Bir beldede yokluk, yoksulluk, açlık varsa bebekler, çocuklar aç uyuyorsa halk beslenemiyorsa elbette ki oranın belediyesi bir çözüm üretecek, çare bulacak. Bu, belediyenin asli görevlerinden biri… Hatta en asli görevi…

Sosyal belediyeciliğin yeni modeli

Peki Antalya halkı farklı mı? Türkiye neyse Antalya da öyle… Antalya turizm kenti, tarım kenti ama aynı zamanda önemli bir öğrenci kenti. Tarım kenti denilince yurtdışına, memleketin dört bir köşesine gönderdiğimiz domates, biber geliyor akıllara. Ama tarım emekçilerini konuşan yok. Turizmin yıldızlarına bakıyoruz fakat turizm emekçilerini düşünmüyor kimse. Yoksulluğun derinleştiği, yaygınlaştığı mahallelerin sayısı artıyor. Artık işsizlerin değil, çalışanların da yoksulluğuyla karşı karşıyayız. Emekliler zaten insanca yaşam standardının çok altında. Çocuk açlığı aldı başını gidiyor. Yetersiz beslenmiş bir gelecek Türkiye’yi bekliyor. Et, süt zaten hayal. Fakat ekmek de aslanın ağzında artık. Antalya’nın iki ilçe hariç, tamamını sosyal belediyecilik kazandı. Kent lokantaları sosyal belediyeciliğin yeni yüzü, yeni modeli… Bu modelin Antalya’ya da bir an önce gelmesi gerekiyor.