Pazar günü arkadaşlarla Konyaaltı’ndaki Kelbessos antik kentine gittik. Arada sırada, fırsat ve olanak buldukça gittiğim bir antik kent burası. Havası, peyzajı, imgesi, insanı sürükleyip götürdüğü geçmiş algısı müthiştir. Sarsıcı bir güzellik, ruhumuzu coşturan bir aura. Fakat her gidişimizde biraz daha azaldığını, yıkıldığını, parçalandığını görüyoruz. Yağmalanıyor. Üstelik organize bir yağma bu. Antalya’nın en çok yağmalanan antik kentlerinden biri olan Kelbessos’a 3-4 ay önce de gitmiştim. Yağma doruğa çıkmıştı. Yazdım, çizdim, fotoğraflarını paylaştım, gündeme getirdim. Sadece ben değil tabii ki, Kelbessos denilince yüreği yanan bir dolu insan var bu kentte, bu ülkede. Onlar da her fırsatta dikkat çekti, her mecrada dile getirdi. Bu eserleri korumakla görevli yetkililer, Konyaaltı Belediyesi’nden işçi alıp definecilerin açtığı devasa kuyulardan birkaçını kapattırdı o zamanlar. Başka bir önlem alınmadı.

 

Hırsızları tanıdıklarına eminim

Bu son gidişimde ise bir sürü yeri tanıyamadım. Artık göstere göstere, fütursuzca, gemi azıya almış şekilde yağmalıyorlar. Devasa çukurlar, hiltiyle parçalanmış kayalar, dinamitle uçurulmuş eserler, kırılmış lahitler, metrelerce derinlikte kuyular. Kentin girişinde duran, Kelbessos manzarasının en tanınan, en bilinen fotoğrafları olan lahitlerden birini parçalamışlar, yanında kocaman bir çukur duruyor şimdi. Çok yakın bir dönemde yapılmış üstelik. İzler o kadar taze. Üstelik hırsızlar, soyguncular sigara molası vermişler de az sonra geleceklermiş gibi su dolu damacanaları, eldivenleri filan duruyor ortalıkta. Antik kent resmen şantiyeye dönmüş durumda. Bunların görülmemesi mümkün değil. Devlet haftada bir uğrasa bile birilerini enseler, en azından caydırıcı olur. Fakat böyle yapmıyorlar. Bu yağmacıları, hırsızları, soyguncuları tanıdıklarına eminim. Eğer isteseler elleriyle koymuş gibi bulamazlarsa adımı değiştiririm. Bulmadıklarına göre demek ki yol veriyorlar, yollarını buluyorlar. Başka bir izahı olamaz.

Kültür fonu nerelere harcanıyor?

Böyle giderse birkaç yıl içinde Kelbessos diye bir kent kalmayacak. Oysa biz bu antik kentler, bu kültürel miras, bu geçmiş korunsun diye para veriyoruz. Ben veriyorum, sen veriyorsun, komşumuz veriyor. Bizden alınan emlak vergilerinin yüzde 10’u, valiliklerin YİKOB denilen ‘yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına’ gidiyor. Yetkililere “niye önlem almıyorsunuz, niye korumuyorsunuz?” diye sorunca da, hemen “paramız yok” cevabı geliyor. Oysa paraları var. Geçmiş çağlardan bize kalan eserleri, kültürel mirası koruyun diye ciddi para vermişiz bu şahıslara. En azından 3-5 kamera, fotokapan filan takabilirler. Sayıştay’ın 2021 yılındaki Antalya YİKOB raporuna baktım. Bu rapora göre, 2022 yılına 111 milyon 528 bin 334 lira devretmiş. Kullanılmamış yani. Evimi koruyun diye para vermişim, her gün hırsız giriyor. Durum aynen böyle… Üstelik evimi koruyamayan şahıslar koltuklarında oturmaya devam ediyor.

Evimizin soyulmasına engel olalım

Belli ki hiç umurlarında değil. Kılları bile kıpırdamıyor. Kelbessos’un son halini görünce öfkemden ve üzüntümden oturup ağlayacaktım resmen. Bana, bize emanet edilen bu toprakların binlerce yıllık geçmişine ağlayacaktım. Koruyamamanın kahrı ve öfkesiyle… Fakat işi gücü bunu korumak, kollamak, kem gözlerden sakınmak olan yetkililerin eminim ki uykusu bile kaçmıyor. Fakat biz bu mirası, bu tarihi, bu değerleri onların uykusuna emanet edemeyiz. Kent olarak, kentliler olarak yapmamız gereken şeyler var. Evimizin soyulmasına engel olalım. Gerekirse başında nöbet tutalım, iş dünyası örgütlerini, sivil toplum kuruluşlarını, dernekleri, platformları, hukukçuları seferber edelim. Madem devletin adamları koruyamıyor, kendi evimizi kendimiz savunalım. Devlete bunun için verdiğimiz her kuruşun da hesabını soralım.