Gözlerimi açtığımda 'kenarları oya ile işlenmiş bir gümüş tasın üzerindeydim. Deli eden bir mavinin üzerinde uçuyordum. Başkası olsa ürkerdi bu coğrafyayı bilmeyen, Yaşar Kemal'in 'Bu diyar baştan başa'dakisatırlarını okumayan, havasını solumayan, toprağına dokunmayan, suyunda yüzmeyen bilemezdi.

Ben bu deli eden maviliği seksenli yılların bir sonbaharında gördüğümde gözlerime inanamamıştım. Ne kadar haklıydı usta; 'Dünyada hiçbir göl, hiçbir deniz, hiçbir su Van Gölü'nün maviliğinde olamaz. Masmavi... Deli eden bir mavilik. Ne gökyüzünde vardır öyle bir mavi, ne de başka bir yerde.Bir tek mavi uyar bu maviye: Diyarbakır ovasındaki çiçeklerin mavisi. Bir de bir camı kırıp kesitine bakın, işte o mavi' diye yazmasında.

Ben o rüyayı görmeden önce Nemrut Dağı'nın üzerinde uçuyorduk. 36 yıl önce tank toplarıyla dövüyorduk bir tatbikatta. Şimdi yıllara sonra öteki yakasına Tatvan'ın karşı kıyılarına uçuyorduk Valiler, başkanlar, işadamları gazeteciler.

* * *

Uçak düşmüştü. Gölün canavarı uçağı parçalıyor, yolcuları havaya fırlatıyordu. Ben, Bendimahi deresinin ağzına düştüm. İnci kefalleri göç ediyordu tatlı sulara doğru. Beraber dans ediyorduk suyun içinde, yüzüyorduk kucak kucağa. Göç ediyorduk çoğalmak için akan suyun tersine. Meşakkatli bir yolculukta dostluk ediyorduk.

Bahar olmalıydı ya da yaz başı.İnci kefallerinin yumurtlamak için başlattığı göç bu aylara denk gelirdi. Oysa biz Antalya'dan yola çıktığımızda Eylül sonlarıydı.

Van Gölü Canavarı kimseyi yememiş. Benim yaşadıklarımda rüyaymış. İnci kefalleriyle yaptığım kutsal yolculuğun rüyasından kaptan pilotun ön tekeri piste çakmasıyla uyandım.

Van'a indik 26 saat boyunca hiç kimse inci kefallerinden söz etmedi. Ben de kimseye sormadım. Demedim ki'Evliya Çelebi'nin 'Seyahatname'sindeki gibi;'Mayıs ayında bir balık peyda olurdu bu çayda. Sürüler halinde salına salına yukarılara doğru giderler. Çayın yukarılarında yatırları ziyaret eder ve geri dönerler. Bu yüzden hiç kimse bu balıklara yukarı giderken dokunmaz. Bu balıklar dönerken avlanır, tuzlanır ve kış aylarında doğuya gönderilerek satılırdı' diye.

Edremit kıyılarında o akşam kokuları geldi burnuma. Kömürde ızgaraya yatırmış lokantacılar besbelli. Oysa bir dönem Van'ın (kaçak) geçim kaynağıydı inci kefalleri. Avcılar kamyonlarla satardı, yumurtaları akardı sokaklara. Biliyorum sonrasında çok büyük mücadeleler verdiler zürriyetini korumak için ama Van, geleceğini inci kefallerine bağlamamıştı... Tamam onlar gibi varolmak için büyük bir mücadelenin içine girmişlerdi ama!..