Denizcilik sektörünün her branşı ayrı bir stres içerir. Geminiz varsa; yük bulmak, navlun ve limanlarda barınma ihtiyacını sağlamak durumları, sizi 24 saat meşgul eder. Hava şartları ve barometre, devamlı, başvuru araçlarınızdır. Temsilcisi olduğunuz bir denizcilik acentesi iseniz; gemilerin limanlara gelişi veya transit geçişleri sizin sorumluluğunuzdadır. Onların liman ücretleri ile diğer ihtiyaçları sizin tarafınızdan karşılanmaktadır. Geminin sahibi iseniz; kumanyanın sağlanması ve yaşanacak riskler, sizin sorumluluğunuzdadır. Liman yöneticisi iseniz; işçilerinizle münasebetler, sendikal ilişkiler ve verimli çalışma düzeni, sizin sorululuğunuzdadır.
Streslerle dolu bu guruba, bir nebze nefes aldırmak için, rahmetli arkadaşımız Ayhan Sungar bir formül bulmuş; haftanın her Çarşamba’sı yapılan, öğleden sonra başlayan“Çarşamba günü yemekleri” adı altında bir buluşma düzenlemişti. Öncelikle münasip bir restoranla görüşülüyor ve 15 kişi alabilen bir yuvarlak masa ayarlanıyor. Her Çarşamba öğleden sonra başlayan, bu yemek ve sohbet karışık toplantı, saat 17,00’de sona eriyordu. Önceden “katılacağım” deyip de, o hafta katılmayan, ertesi hafta cezalı duruma düşüyordu. Cezası da yemeğe gelirken, bir şişe viski getirmekti. Çarşamba yemeklerine, zaman zaman misafir konuşmacılar da gelirdi.
Çarşamba yemeklerinin müdavimlerini, her zaman bir araya getirmek mümkün olmazdı. İstanbul’da görev yaptığım dönemde, işimi mümkün olduğu kadar, bu yemeklere göre ayarlamaya çalışırdım. Bu Çarşamba yemekleri, zaman zaman da çok komik olaylara sahne olurdu.
12 Eylül Zincirbozan adasının Komutanlığı yapmış, emekli olmuş Atilla Amiral arkadaşımıza, yine bu yemeklerin müdavimi olan Sevgili Arman Kaptan “Sefer görev emri çıkarılıp, çıkarılamayacağını” soruyor. Atilla amiral ona “Bakarız” diyor. Bir müddet sonra bizim Arman Kaptan, Amasra Sahil Güvenlik Komutanlığında soluğu aldı. Tabiatıyla bu durum, ekip arasında bir hayli gülüşmelere ve şakalaşmalara yol açtı. Kaptan arkadaşımız, kendisine bu kör kurşunun nereden geldiğini tahmin ediyordu ama herhangi bir reaksiyon gösteremiyordu.
Yine bir gün, toplantının en neşeli saatlerinde Atilla Paşa, kılavuz kaptan arkadaşımıza bir şaka yapmaya kalkınca, Arman kaptan “Sen sus hapishane paşası, benim burada Muharip Paşam var, ben bundan sonra ona sığınacağım” diyerek, başka bir emekli Kor. Amiral Sabri Öztürk beyefendiyi işaret edince; masada kahkaha tufanı koptu. O anda yaşanalar, Çarşamba yemeklerinin, çok hoş anıları arasında yerini aldı.
Çarşamba yemekleri, sadece karşılıklı şakalar yapmakla geçmezdi. Çoğu kez denizcilerin sorunları da masaya yatırılır, çözüm yolu aranırdı. Sayın Özden Dumanlı’da bu yemeklere, fırsat buldukça katılmaya çalışırdı. Çarşamba yemekleri, bir tarihte, Kireç Burnu’ndaki “Nusret” restoran’da yapılıyordu. Mekanın sahibi olan Nusret Bey, ölünceye kadar Çarşamba yemekleri gurubuna destek olmuş, hatta Nusret Restoran’ın bir köşesini, denizcilere ayırarak; öbür dünyaya göç eden arkadaşlarımız anısına, fotoğraflı, çiçekli bir düzenleme yapmıştı. Nusret Bey, rahmetli olduktan sonra, onun başlattığı geleneği, oğlu devam ettirmişti. Hepsini, kendilerine karşı sevgiyle dolu yüreğimle anıyorum.
Çarşamba yemeklerinin, Türk denizciliğine sağladığı fayda, anlatmakla bitmez. Öncelikle de; denizciliğin muhtelif branşlarında iş yapan arkadaşlar, o yemeklerde bir araya geliyor ve varsa, sorunları çözüyordu.