- Günümüz Antalya'sı için neler söyleyebilirsiniz?
-1950'li yıllarda 25 bin, 1960'lı yıllarda ise 40-50 bin nüfusa sahip olan Antalya nüfusu 1980'den itibaren turizm ve göçün yaygınlaşması sonucu hızla artmış, son yıllarda yaşanan Suriye ve Rusya-Ukrayna savaşları nedeniyle de Antalya nüfusu her geçen yıl katlanmıştır. Bu hızlı nüfus artışı şehrin mimari, sosyo-kültürel ve doğal yapısında bozulmaların yanı sıra trafikte artışa, hava ve çevre kirliliğine neden olmuştur. Kentin yoğun bir şekilde betonlaşması ile yeşil alanların yok edilmesi önceleri Yeşil Antalya olarak tanımladığımız şehrimize bambaşka bir çehre kazandırmıştır. Beni en çok üzen şeylerden biri de yüksek binaların Bey Dağları'nın şehirden bakıldığında görülen o muhteşem görüntüsünü yer yer kapatacak şekilde konuşlandırılmış olması, yanı sıra binlerce apartmanın çatısındaki gün ısılarının yarattığı çirkin görüntülerin görsel kirliliğe neden olmasıdır. Doğma büyüme Antalyalıların sayısının yıllar içinde azınlıkta kalması ve şehrin metropole dönüşmesi de insanlarda yabancılaşmaya, alışılagelmiş gelenek görenek ve adetlerin yozlaşmasına, dolayısıyla da sosyal sorunların yaşanmasına neden olmuştur. Nitekim son yıllarda yaşanan ve neredeyse gündemden düşmeyen gençlerde madde bağımlılığında artış görülmesi ve buna bağlı olaylar ile ilgili haberler Antal- ya'nın en önemli ve ciddi toplumsal ve sosyal sorunlardan biri haline gelmiştir. Antalyalı şair Ümit Kayacan'ın söylediği gibi; 'Doğru mu yaptık biz insanlar? Para kazanmak uğruna bir kentin kimliğini yok ettik Bir başka kişiliği doğası ile kültürü ile yeniden yarattık Öncesiyle kopuk bir başka kişilik' Yine şair Ümit Kayacan'ın şiirindeki gibi; 'Nerede Yıldız sineması/ Hüsniyanım teyze,/ Isırgan tarlaları,/ Uçurtma uçurduğumuz bahçe?/ Portakal çiçekleri ağlıyor sessizce./ Bir fayton bekliyorum şimdi yağmurla birlikte./ Kalın dudaklı bir kadın; tutmuş çocukluğumu elinden onu geri getiren/ Beyaz duvaklı bir hüzün Antalya'yı güzel kızım; nerede o bağbozumu öncesi yüzün?'
Akdeniz Üniversitesi bir dünya markası oldu
Şehrin kimliğindeki olumsuz değişikliklere karşın iyi şeylerin de olduğu görülmektedir. Örneğin, Akdeniz Üniversitesi, 1982 yılında kurulan ve 40'ncı yılını tamamlamış olan üniversitemiz yıllar içinde bir dünya markası haline gelmiştir. Ben de Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalının kurucu hocası ve çalıştığı 30 yılın 24 yılını başkanı olarak yürütmüş bir Antalyalı akademisyen olarak yetiştirdiğim öğretim üyesi arkadaşlarla birlikte Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalını sıfırdan Uluslararası tanınırlığı ve birçok ödülleri olan bir bilim dalı haline getirmenin onurunu ve mutluluğunu yaşamaktayım. Ayrıca üniversitemizin katkıları ile düzenlenen Ulusal ve Uluslararası kongreler, sağlık turizmine yönelik hizmetler şehrimizin ve ülkemizin her açıdan tanıtımında büyük yarar sağlamıştır. Antalya'nın turizmin başkenti olması yanı sıra kültür ve sanatın turizm ile bütünleşmesi şehrin markalaşmasına neden olmuştur. Antalya Devlet Tiyatrosu, Opera ve Bale, Senfoni Orkestrası, Oda Orkestrasının kuruluşları ile oluşan kültür-sanat faaliyetleri şehre farklı bir soluk, farklı bir renk ve kimlik getirmiştir. Nitekim ben de Antalya'da Caz müziğini tanıtmak, sevdirmek ve caz severleri bir araya getirmek amacıyla başkanlığımda, 2006 yılında Antalya Caz Derneğini kurduk. Türk ve Yabancı caz sanatçılarının katılımı ile çok sayıda konserler ve Workshoplar yaptık.
- Antalya, sağlık turizminin cazibe merkezi olabilir mi?
-İstatistiklere göre, Türkiye dünyada en çok turist kabul eden ülke sıralamasında 12'nci, gelirlerde ise 8'inci sırada yer alıyor. Antalya'ya 2020 yılında 3 milyon, 2021 de 9 milyon, 2022 de 15 milyon turist gelmiş. 2023 de beklenen turist sayısı ise 17 milyondur. 2022 yılı turizm geliri yaklaşık 15 milyar dolar. Bu rakamlar turizm gelirleri bakımından sevindirici olsa da sağlık turizmi gelirlerini de artırmak zorundayız. Antalya bu konuda bir cazibe merkezi olabilir. Sağlık turizmini şu ana başlıklar altında ifade edebiliriz. Termal Turizm, Güzellik ve Zindelik (SPA, Wellness) Turizmi, Medikal turizm ya da tedavi amaçlı sağlık turizmi. Son zamanlarda dünyada sağlık turizmi gelirlerinin 100 milyar dolara ulaştığını duyuyoruz. Türkiye'nin aldığı pay ise yaklaşık 6 milyar dolar. Antalya'da son olarak gerçekleştirilen Sağlık Turizmi Kongresinde Türkiye'nin 2023 hedefi 10 milyar dolar olarak belirlenmiş. Antalya'da Uluslararası Sağlık Turizmi Yetki Belgeli 291 sağlık tesisinin hizmet verdiği bilgisini aldım. Bunların 4'ü Kamu Hastanesi, 1'i Kamu Üniversitesi Hastanesi, 2'si Vakıf Üniversitesi Hastanesi, 284'ü ise Özel Sağlık Tesisi. A Tipi Seyahat Acentesi Belgesi olan 78 aracı kuruluş da Uluslararası Sağlık Turizmi yetki Belgesi'ne sahip bulunuyor. Bu kuruluşlar yurtdışında düzenlenen Workshoplara mutlaka katılmalıdırlar. Antalya'ya gelen turistlerin en az yüzde 30'unu sağlık turizmine yönlendirmeliyiz. Sağlık turizmi konusunda Akdeniz Üniversitesi güzel işlere imza atıyor. İyi ki Akdeniz Üniversitesi var. 2021 yılında Akdeniz Üniversitesi ünitelerine gelen 66 farklı ülkeden 2660 kişiye sağlık hizmeti verilmiş ki bu büyük bir başarıdır. Bu sayının artması için çalışmalar yaptıklarını biliyorum. Diğer yandan Antalya, diş, ortopedi, estetik, saç ekimi, tüp bebek gibi konularda bir cazibe merkezidir. O nedenle bu alanlara yatırım teşvikleri getirilmelidir.
Çağın en büyük hastalıklarından biri de madde bağımlılığıdır
-Enerji içeceklerinin gerek çocuk, gerekse yetişkinlerin izlediği programlarda reklamlarının yasaklanması, tütünde olduğu gibi 18 yaş altındaki bireylere satışının yasaklanması, ücretsiz elden ve internetten yapılan özendirici reklamların önüne geçilmesi ve toplumun enerji içeceklerinin zararları ile ilgili bilinçlendirme çalışmalarının yapılmasını yıllardır istemekteyim ve bu konudaki görüşlerimi her platformda seslendirmekteyim. Bu konuların mutlaka takipçisi olmalıyız. Bağımlılık ise bir beyin hastalığıdır. Son yıllarda madde bağımlılığının giderek artış gösterdiği gözlenmektedir. Çağımızın en büyük hastalıklarından biri olan madde bağımlılığı Antalya'mızda da tüm mücadeleye rağmen azalmamakta, artmaktadır. Enerji içeceklerinin, tütün ve madde bağımlılığının insan ve toplum sağlığına olan zararlarını gittiğim, çağrıldığım her platformda anlatıyorum. Bu sorunları aileden başlayarak her kademede bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları ile gidermek herkesin görevi olmalıdır.
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili duygularınızı bizlerle paylaşır mısınız?
-Tarih Türk inkılabını anlatırken bunun bir kurtuluş olduğunu ve bunun çeşitli aşamaları içinde de, özellikle kadınların kurtulmasını anacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrimlerden biri de kadınlar için son derece önemli olan kadın haklarıdır. Atatürk, 'Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir. Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır' der. Atatürk'ün yine 1923'de söylediği şu sözler çok anlamlıdır; 'İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki bu iki kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?' Gerçekten de Türk kadını Atatürk sayesinde zincirlerini koparmış ve eğitim, seçme seçilme hakkı, resmi nikah, mülkiyet hakları gibi pek çok konuda hak elde etmiştir. Ben de Türkiye Cumhuriyetinin bir kadın ferdi olarak Atatürk'ün bize kazandırdığı haklar sayesinde seçtiğim hekimlik mesleğini yıllarca başarılı bir şekilde yürütmüş olmanın onurunu ve gururunu yaşamaktayım. Nitekim bu onuru Türk Tabipler Odası'ndan 2019 yılında aldığım 'Hekimlikte bir ömür,50'nci Yıl' plaketimi minnetimin ve saygımın bir ifadesi olarak Atatürk'e ithaf ettim. Çünkü onun sayesinde özgür, aydın, çağdaş ve meslek sahibi bir Türk kadınıyım. Bu vesile ile tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlarım. BİTTİ