Dedemin Emirdağ’daki bahçeli evinde Babaannem ne yapsa güzel yapardı.
Mavi boncuk gibi gözleriyle hazırladığı yemeklerde bir tat bambaşka bir lezzet olurdu.
Yıllar geride kaldıkça yediğimiz her şeyin tadında lezzet kaybolması yaşanırken çoğumuz gerçek tatları unuttuk.
Baharatlarla ve türlü aromalarla yemeğe lezzet katmak isteyen ev kadınlarının ve aşçıların işi günümüzde daha da zor.
İnternette turlarken yine benim haylaz yeğenimin paylaştığı bir videoya takıldım. Önce yumurta sonra civciv ardından piliç ve sonunda tavuk olma halleri tek tek ele alınmıştı o videoda.
Yemek seçmek son derece yanlıştır ama askerlikten beri tavuk yememeye dikkat ederim. Mecbur kalınca yiyorum hayvancağızı.
Hele son videoyu izleyince kararım netleşti “ Bir daha tavuk yemem”
Yerim o da köy tavuğu olursa yerim.
Allah günah yazmasın ama sevmiyorum ne yapayım…
Askerde önümüze koydukları martı tavuk arası canlılar neredeyse tabaktan ayaklanıp gıdaklamaya başlayacaktı.
Öylesine çiğ öylesine tiksindiriciydi tavuk menüsü.
Tabağın içinde dans eden canlı ölü arası hayvan bu gün izlediğim video ile örtüştü resmen.
Yumurta aşamasında fırınlanan, civciv aşamasında serumlanan, piliç aşamasında hormonlanan hayvanlar büyüme rekoru ile market raflarındaki yerlerini alıyor.
Tümünü içine bizde normal süresinde büyütülmeyen yumurta yaşındaki bu mahlukları yiyoruz.
Bunu yapanları yakalayıp hormonlayıp bedenine sığamaz hale getirmeli.
Bu sadece beyaz et için geçerli değil. Kırmızı ette de aynı tablo yaşanıyor. Ayaküstü beslendiğimiz mekanlarda ne eti yediğimizde belli değil.
At mı?
Eşek mi?
Deve mi?
En iyisi bir zaman makinesi icad edip geçmişe babaannemin dönemine geri gitmek.
Almayın, yemeyin ki bu deyyuslar işini doğru dürüst yapsın.
Şişirilmiş ve hormonlanmış gıdalar her gün ömrümüzden günleri ayları çalıyor.
Cebimizden de paralarımızı…