- Bayram Bey bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1987 yılında Korkuteli'de doğdum. Çukurova Üniversitesi'nden mezun oldum. Yüksek lisansımı Süleyman Demirel Üniversitesi'nde yaptım. 14 yıldır jeoloji mühendisliği yapıyorum. Yaklaşık on yıldır da odanın yönetiminde görev alıyorum. Üç dönemdir oda başkanı olarak görev yapıyorum. Hali hazırda sivil toplum kuruluşlarında görev alıyorum. İnsanlara faydalı olmayı seviyorum. Beni bu görevde tutan en büyük şeylerden biri de çok küçük müdahalelerle ülkemizi milyonlarca liralık kar ettirebileceğimizi ya da bir insan hayatını kurtarabileceğimizi bilmem.
- Biraz mesleğinizden konuşacak olursak jeoloji bilimi nedir?
Jeoloji yer bilimidir. Yaklaşık 300 yıllık bir geçmişi olan bir bilim dalı. Ve biz bugün dünyanın hareketlerini, çekirdeğini, mantoyu, madenleri, özellikle fosilleri inceleyen, doğal afetleri inceleyen hatta önümüzdeki dönemlerde uzayı inceleyen bir bilim dalıyız. Eğer jeolojiyi iyi bilirsiniz ülkeyi değiştirebilirsiniz. Çünkü temel 3 şey var aslında: Ekonomi, gıda ve su. Gıdanın temelinde de su var. Su konusunda otoriteye sahibiz. Bir diğeri de ekonomi. Ekonomi içinde enerji çok önemli. Enerji dediğimiz zaman aklımıza doğalgaz, petrol, uranyum gibi şeyler geliyor. Ve yer bilimcileri hangi petrolün nerede olduğunu, bu rezervlerin ne kadar büyüklükte olduğunu, ne kadarın işletebileceğini bilir. Bunun için biz eğer enerji doğru kullanabilirsek ülkemizin geleceği için ciddi yön verebiliriz. Jeoloji mühendisi ülkenin geleceği için çok değerlidir.
- Peki mesleğiniz Türkiye'de hak ettiği değeri görüyor mu?
Kesinlikle hayır. Ülkede sistem ne yazık ki olması gerektiği gibi ilerlemiyor. Bizler duygusal bir toplumuz. Lobicilikle, 'Bizden olsun' mantığı olan bir ülkede yaşıyoruz. Bizim mesleğimizin de lobi faaliyetleri çok iyi olmadığı için bu konuda ciddi bir eksikliğimiz var. İnsan hayatının devam edebilmesi için temel bazı şeyler var. Bir insan nefessiz birkaç dakika, susuz birkaç gün, gıdasız ise 50 günden fazla yaşayamaz. Bir insanın da her şeyi kendisi. Yaşamak için de bu üç unsur çok önemli. Biz bu konularda insanlara yön verebiliyoruz. Su konusu zaten çok önemli. Biz yeraltındaki suyun hareketlerini biliyoruz. Ne kadar kaldığını, su akış yönlerini, önümüzdeki günlerde ne olacağı konusunda bilgi sahibiyiz. Diğer madde ise gıda. Zaten su olmadan gıda olmuyor. Diğer konu da hava. Havada da benzer durumlar söz konusu. Havanın bozulmasını fosil yakıtlara bağlıyoruz. Zaten fosil yakıtlar da bizim konumuz. Mesela son zamanlarda sık sık depremi konuşuyoruz. Biz yer bilimciler olarak nerede deprem olacağını, nerede heyelan olacağını biliyoruz. Yine biz biliyoruz ki doğal afetler geçmişte savaşlardan daha çok can almış ve önümüzdeki dönemlerde can almaya devam edecektir. Bu bilim dalı layıkıyla olması gerektiği değeri görseydi bugün bizim gündemimizde deprem olmayacaktı.
- Antalya'da su konusunu ele alırsak ne durumdayız? Kendi kendimizi yetebilir miyiz?
Su konusu en temel konulardan bir tanesi. Tarım ve turizm kentiyiz, kendi kendimize yetebiliyoruz ama su konusunda doğru bilgiler olmadığı için yanlış politikalar yürütüyoruz. Bugün suda katma değeri en düşük ülkelerden biriyiz. 1 kg pamuk için yaklaşık 12 ton su harcanıyor. Bunun ekonomik karşılığı 9 TL. Düşünün pamuk yerine 12 ton suyla katma değeri daha yüksek ürünler elde edebilirsiniz. Ayrıca sularımız sınırsız değil. Evet şanslıyız ama tablo kötüye gidiyor. Yapılması gerekenler hakkıyla yapılsaydı ülkemiz çok daha farklı yerlerde olabilirdi. Gerek su gerekse sağlık ve sosyal yaşam konularında daha sağlıklı yaşam sürdürebilirdik.
- Mesleğinizden ve Antalya üzerinden gidersek Antalya'da yapılan yanlışlar neler?
Öncelikle Antalya'da birçok alanın imara açılmaması gerekiyordu. Deprem zaten hayatın bir gerçeği. Hemen güneyimizde bir körfez var. Antalya da deprem bölgesinde yer alıyor. Aynı şekilde Antalya bir kıyı kenti. Yeraltı suyu çok fazla. Yani deprem enerji demek. Ve olası bir depremde Antalya'nın kıyısı jöle gibi sallanabilecek durumda. Bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman aslında bütün kıyıların imara açılmaması gerekiyordu. Birçok yerde imar açılmaması gerekiyordu. Bir jeoloji mühendisi gözüyle geçmişte buraları değerlendirseydik buralar imara açılmazdı. Eğer öyle olsaydı istediği kadar deprem olsun, daha güvenli alanlar imara açılacağı için insanlar güvende olurdu. Fakat bu yapılmadı. Bir diğer unsur gıda. Yerleşim yerlerinin birçoğu tarım alanı. Buralar binlerce yıl verimli ova olarak kullanılmış. Eğer müdahale edilseydi bu ovalara inşaat yapılmıyor olacaktı, bundan dolayı da kirlenmeyecekti ve biz de temiz gıdaya ulaşabilecektik.
- Yeraltı su kaynaklarının bilinçsiz bir şekilde kullanıldığını sürekli dile getiriyorsunuz. Yaşanan ve yaşanabilecek sorunları anlatır mısınız?
Antalya tarım ve turizm kenti. Şimdilik öyle ama 30 yıl sonra ne yapacağımızı bilmiyoruz. Artık yeraltı sularımız tuzlanmaya başladı. Bunun geri dönüşü mümkün değil. Kıyı bölgelerindeki sondajların bir kısmı tuzlu suyu çekiyor. İnsanlar farkında olmadan tuzlu suyla toprağı tuzlandırıp verimi düşürüyorlar. Önümüzdeki günlerde bu tuzlar coğrafyaya yayılacak. Son yüzyılda insan sayısı çok arttı. Çok kalabalıklaştık ve bunun etkisini de sahada görüyoruz. Bence şu an çok şanslıyız. 50 yıl sonra böyle olmayacak. Kötüye doğru dönüşüm başlıyor. Bunu neden söylüyorum; ormanlarımızı, canlılarımızı kaybediyoruz. Sularımız kurudu, göller bölgesi diyoruz, göllerimiz kurumuş. Her şey değişiyor. Bunları üst üste koyunca dönüşümün hızlandığını söylemek mümkün.
- Biraz depremi konuşacak olursak, yakın zamanda Düzce depremini atlattık. Büyük Marmara depremi de bekleniyor. Antalya'da da geçmişte büyük depremler olmuş. Burada da her an deprem olabileceğini biliyoruz. Antalya'yı gelecekte ne bekliyor?
Şöyle ki bilim her zaman kendisini yeniliyor. Bundan yıllar önce diri fayları tam tespit edemiyorduk. Ama şu an 550 tane diri fay tespit edildi ve bunlar her geçen gün artıyor. Antalya'nın hemen batısında Fethiye-Burdur fay zonu var. Elmalı-Korkuteli fay sistemi var. Aksu'da bir sismik boşluk olduğu söyleniyor. Hemen güneyimizde biz biliyoruz ki büyük bir plaka Anadolu'nun altına giriyor. Yani yapılan çalışmalarla şu anda Antalya'da diri fay yokmuş gibi görünüyor fakat Antalya'da çok ciddi bir veri eksikliği var ve belki de diri fay var ve biz şu anda bunu bilmiyoruz. Bu mümkün. Böyle bir diri fay olmasa bile Fethiye-Burdur zonundan biz etkileniyoruz. Daha önce de etkilendik. Bu coğrafyada insanlar ölmüş. Geçmişteki izlere baktığımız zaman bu coğrafyada tsunami ve deprem olduğunu görüyoruz. Biz verilerle konuşuyoruz. Ama Antalya'da bu konuda yeterli veri yok. Bunların araştırılması gerekiyor. Ama önümüzdeki dönemde deprem olacağını söylemek mümkün.
- Yakın zamanda Antalya Büyükşehir Belediyesi Deprem Master Planını açıkladı. Siz bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Biz sivil toplum kuruluşları olarak harekete geçilmesinden ötürü çok mutluyuz. Yıllardır arzu ettiğimiz bir durumdu. Eskiden Antalya Büyükşehir Belediyesi'nde deprem şube müdürlüğü vardı ama içinde kimse yoktu. Ama bugün görüyoruz ki aktif, yaşayan, üreten bir şube müdürlüğü olma yolunda ilerliyor. Bu da önümüzdeki dönemde Antalya'yla alakalı karar alacağı anlamına geliyor. Bunun için başlangıç açısından çok değerli bir hareket. Önemli olan niyet ve biz bu niyetin iyi olduğunu biliyoruz.
- Bazı tarım alanlarının yerleşime açıldığını söylediniz. Olası bir depremde bu alanlar çok etkilenecek diyebilir miyiz?
Tabii ki de diyebiliriz. Deprem bir enerji, büyüklüğü ve küçüklüğü var. Bir alan ne kadar büyük, sağlam ya da güçlüyse herhangi bir etkileşimde sonuç da ona göre olacaktı. Mesela kayanın üzerinde bir bina düşünün bir de jölenin üstünde bir bina düşünün; jölenin üstündeki bina daha çok sallanacaktır. Bu alanlar aynen böyle. Aslında Antalya'daki insanlar çok şanslı. Geçmişteki insanlar bunu çözmüşler. Kalıntılara bakarsanız kayada, dağda olan binaların yıllardır durduğunu görürsünüz. Dağ yamaçlarındaki antik kentler de aynı şekilde. Yıllardır varlığını koruyor. Bu bile kayalara yapılan binaların ne kadar sağlıklı olduğunu gösteriyor. Ovalara yapılan binalar için aynı şeyi söylemek mümkün değil ama.
- Farz edelim ki Antalya'da 6 şiddetinde bir deprem oldu. Yıkım olur mu ve en çok nereleri etkiler?
Yıkım muhakkak olur. Kent merkezinde, Hurma Mahallesi'ndeki binaların yüzde 98'ini etkiler. Aksu'da Yamansaz bölgesini etkiler. Şehir merkezi aslında bu konuda biraz şanslı. Çünkü biz çok büyük bir kaya bloğu üzerindeyiz. Bu yaklaşık 640 km genişliğinde 300 km kalınlığında bir kaya bloğu üzerindeyiz. Bundan dolayı kent merkezi deprem açısından şanslı. Ama doğuda Aksu için, batıda da Boğaçay'dan sonrası için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Kemer, Kumluca, Finike de aynı şekilde riskli alanlar. Batıda da Serik Merkez, Manavgat'ın kıyıları, Alanya'nın bazı kesimleri böyle. Onun için bu güzelliğin bir de dikeni var.
- Peki eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Burada istihdam önemli. Konuyu bilen uzmanlar bakış açısıyla birçok şeyi değiştirebilir. Bugün küçük bir yönetmelik değişikliği de önemli etkiler yaratabilir. Birçok alanın imara açılmaması gerekirdi, açtınız iyi bir denetim yapacaksınız. Biz bina zemin ilişkisini çok önemsiyoruz. Yapı denetim yönetmeliğinde jeoloji mühendisleri çalıştırma zorunluluğu yok. Bu da bina zemin ilişkisinin doğru kurulmadığını gösteriyor. Yapı denetim yönetmeliğine 'Jeoloji mühendisi çalıştırmak zorundasınız' ifadesini koyarsanız bundan sonra yapılacak olan binlerce konut daha sağlıklı olacaktır. Büyükşehir belediyelerinin de jeoteknik ve deprem şube müdürlükleri derhal kurulmalı. Buralarda da yer bilimciler olmazsa olmaz. Kurumlarda istihdam çok değerli. RÖPORTAJ/Dilan ERAY
Depremde en riskli bölge Konyaaltı
JMO Şube Başkanı Çeltik olası bir depremde en çok Konyaaltı ilçesinin etkileneceğini söyledi. Çeltik özellikle Hurma Mahallesi'ndeki binaların yüzde 98'inin olası bir depremden olumsuz etkileneceğini belirtti
Bunlar da ilginizi çekebilir