Tarihin içinde dolaşmak bir bilince, birikime dönüşür. Bakarız, görürüz, etkileniriz, kendi hayatımıza yansıyan sonuçlar çıkartırız oradan. Herkesin kendince yakaladığı ayrıntılar, ulaştığı anlamlar, öğrendiği şeyler vardır antik kentlerden. Herkesin bir Patara’sı vardır mesela. Biz de kendimizce bir Patara anlatalım. Daha doğrusu Patara’da, kumların içinden çıkartılan binlerce yıllık tarihten bugüne çizgiler çekelim. Biz bu yapılardan, taşlardan, kalıntılardan ne anlamalıyız? Bunlar bize ne anlatıyor? Neron Hamamı’ndan başlayalım o zaman söze. Hani tarihe ‘Roma’yı yakan imparator’ diye geçen meşhur Neron var ya, onun Patara’da yaptırdığı hamamdan bahsediyorum. Hamamın günümüze ulaşan yazıtında Neron’un ismi silinip, yerine Vespasian’ın ismi kazınmış. Hikayenin bu kısmı hepimize tanıdık gelecektir. Neron askeri bir darbeyle devrildi ve ‘hain’ ilan edildi. İntihara zorlanan Neron’un ismi bütün yazıtlardan silinerek yerine kendinden sonra gelenlerin adları yazıldı. Peki, Roma bu yazıtları komple kaldırıp yerine yeni taş blokları koyamaz mıydı? Koyardı elbette. Fakat bu şekilde verilen mesaj kadar etkili olmazdı. Verilen mesaj nedir? “Bakın işte, Roma, koskoca Neron’u tahttan indirir ve ismini tarihten böyle kazır”. Neron’un isminin kazınıp üstüne Vespasian’ın yazıldığını gören Pataralı bu mesajı alıyordu işte. Çünkü “Neron’a böyle yapan bana ne yapmaz” diye düşünmesi isteniyordu.

İktidarın çevirdiği filmler

Meselenin birinci boyutu bu… İkinci boyutu ise bu mesajı veren iradenin kendine dönük… Yani kim olursa olsun, kolektif iradenin, toplumsal çıkarların ve o günün devlet ilişkilerinin, aktörlerinin ve emperyal görüntüsünün altında saklı olan halk gerçeğinin karşısında duramaz. Feodal, köleci iktidarların içinde örtük olarak varlığını sürdüren halk iradesi gelir Neron’un adını o hamamdan kazır. Ey Neron olmaya heves edenler bunu asla unutmayın. Yoksa sizi de işte böyle sileriz. İşte bu en az iki boyutlu mesaj Patara’nın kumları içinden çıkıp iki bin yıl sonra bize kendini hatırlatıyor. Hem bizimle konuşuyor, hem de günümüzün Neronlarına sesleniyor aslında. Tarihin büyük akışı, insanlığın on binlerce yıldır süren ‘insan olma’ yürüyüşü sayısız Neronlar gördü, şimdi hepsi taş, toprak, kemik… Çoğunun mezarı bile yok, olanların da başında dua eden bir insan evladı çıkmaz. Tam aksine tükürenleri vardır hala. Çünkü tarih olup bitmiş bir olaylar zinciri değil, günlük hayatımızda halen süren, farkında olmasak da izleri devam eden, bilinçaltımızda duran, kendini farklı imgelerle hatırlatan bir dinamik, canlı bir irade. İşte bir hamam yazısı da gelip böyle okutuyor kendini. Bir o Neron’u düşünüyoruz, bir de günümüzdeki karşılıklarını. Tabii iktidar kavgalarının kendi iç dinamiğiyle ortaya çıkabilecek yeni fotoğrafları da koyuyoruz masaya. Neron’un ‘hain’ ilan ettikleriyle, Neron’u ‘hain’ ilan edenler o kavganın başrol oyuncuları olsa da, bu filmin gişe yapması için seyirciye ihtiyaç var. Dünkü sinema öyleydi, şimdiki filmler başka araçlarla çevriliyor.

Propagandaya karşı ajitasyon

Belki de bu yüzden Patara’nın kenarına ilişmiş Gelemiş köylüleri antik kentin tiyatrosuna ‘sinema’ diyorlar. Roma ve günümüzdeki uzantıları halkı toplayın aynı filmi gösteriyor çünkü bin yıllardır. Buna ‘propaganda’ diyoruz. Halkı uyutmanın, yönlendirmenin, gütmenin sihirli formülü… Tamamen bir kurmaca… İktidar neyse hikaye de ona göre şekilleniyor ve iletişim araçları üzerinden boca ediliyor halkın üzerine. İki bin yıl önce tiyatro binası, hamamın alnındaki yazıt, tapınak duvarı filandı bu, şimdi ise televizyon, gazete, alışveriş merkezi, stadyum, sinema salonları filan… Tabii bütün bu keşmekeş, bu kaos, sert ve kanlı iktidar dilinin karşısında kendi sesini duyurmaya çalışan emekçi yığınlarının da aparatları var. Baskıyla, şiddetle sesleri kısılmış gibi dursa da demokrasi güçleri konuşmaya devam ediyor. Sermayenin iktidarı karşısında ezilen yığınların, sömürülen, baskılanan kitlelerin araçları ise ‘ajitasyon’dur. Yani uyarmak, uyandırmak için kitleleri dürtmek, gerçeğin en çıplak halini görünür hale getirmek. Laf kalabalığı değil, net ve doğrudan mesaj… Patara’nın duvarında propaganda var, ama halk güçlerinin ajitasyonunu taşlara kazınmadığı için göremiyoruz. Çünkü tarih taşlara kazınanlar üzerinden anlatılıyor, oysa gerçek o taşı dağlardan çıkartıp oraya getirenlerin, o yazıyı taşa kazıyanların hikayesidir.

Meclis binasındaki aykırı sesler

Patara’dan bize kalan bir başka varlık da meclis binası. Bu binada nüfus esaslı bir temsilin geçmişi yatıyor. Yani o dönemin Patara, Ksanthos, Tlos, Myra gibi büyük kentleri üç, biraz daha az nüfuslu kentleri iki, küçük yerleşimler ise bir meclis üyesiyle temsil ediliyordu. Temsil edilecek nüfusun altında kalan yerleşimlerin, köylerin ikisi, üçü birleşip bir meclis üyesi çıkartabiliyorlardı. Bu da bir dudağı gökte, bir dudağı yerde hükümdarlar değil, bizzat halkın temsili, gücünü nüfustan alan kent yöneticilerinin gelip Likya meclisinde söz söylemesi anlamına geliyordu. Sağa sola savaş açan müptezellerin yönettiği bir devlet modeline karşı, ortak karara, toplu iradeye, mutabakata dayalı bir deneyim, birlikte yaşama çabası olarak görebiliriz bunu. Patara meclisindeki bütün temsilciler Likyalıydı. Yani aynı soydan, aynı dilden, aynı topraktan gelen karakterler. Fakat aynı toprakta doğup, aynı dili konuşuyor olmamız dertlerimizin, tasalarımızın ve neşemizin aynı olacağı anlamına gelmez. Gelmiyor. Patara’nın sıcak hamamlarında göbek büyütenle, Gömbe’nin soğuğunda ilikleri titreyen Likyalının derdi aynı olur mu hiç? İşte o Gömbe temsilcisi bu meclisin taş basamaklarında iki bin yıldır oturuyor ve itiraz ediyor. Dün o itiraz ediyordu, bugün biz itiraz ediyoruz. Tarih yaşamaya devam ediyor. Çünkü canlıdır, soluk alır, yaşar, hayatlarımıza dokunur.