Havaların ısınmasıyla şehir uyanışa geçti, baharın gelmesi ortalığı hareketlendirdi. Bu hareketliliğin bir sebebi de yaklaşan yarışlar; yanımızdan koşarak geçen insan sayısı bir anda artmaya başladı. Hep söylediğim bir şey var yine söyleyeceğim; Antalya bir spor şehri, bu şehirde yaşayıp da herhangi bir sporla ilgilenmemek, bu fırsatı kaçırmak büyük talihsizlik olur.

Koşmak, sadece fiziksel bir aktivite değil; insanın kendisiyle baş başa kaldığı, zihnini temizlediği, özgürleştiği bir eylemdir. Hiçbir ekipmana ihtiyaç duymadan yaz, kış her yerde yapılabilir. Her adımda stresin azaldığını, zihnin dinginleştiğini hissetmek mümkün. Kimileri için bir kaçış, kimileri için bir meydan okuma, kimileri içinse günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası, bir yaşam şeklidir. Ritimli nefesler, kalp atışlarının temposu ve yolun sunduğu sonsuz ihtimaller… İşte koşunun büyüsü burada saklıdır.

İnsanlar neden yarışlara katılır? Kimi kendini fiziksel ve mental olarak sınamak, kimi kişisel hedeflerini gerçekleştirmek için, kimi ise bir topluluğun parçası olmanın verdiği motivasyonla yarışlara dahil olur. Tek başınıza ulaşılamayan skorlara yarış adrenali ile ulaşılabilir. Yarışlarda vücudunuzun tepkilerine inanamazsınız. Maratonlar, bireysel zaferlerin ve dayanıklılığın test edildiği bir sahnedir. Birçok koşucu için önemli olan, yarışı kazanmak değil, kendi sınırlarını aşmaktır. Amatör bir ruh için bitiş çizgisini görmek, çoğu zaman bir madalyadan daha değerlidir.

Bu sene 20. yaşını kutlayan Runtalya, bu seneye özel üç günlük bir festivalle şehrin ritmini tutmaya hazırlanıyor. 60 ülkeden binlerce insan 6 Nisan için gün saymaya başladı. Koşu sevenlere harika bir maraton deneyimi yaşatacak bu organizasyon; geçtiğimiz 20 yıl içerisinde bir şehir organizasyonunun dışına çıkıp bir Antalya markası haline geldi ve sınırlarını öyle bir geliştirdi ki ulusal bir kimlik kazandı.

Bu tarz organizasyonlar birer halk koşusu olarak dünyaya geliyorlar. Runtalya’nın tohumları da bu şekilde atıldı. Halkın katılımı ve desteği olmadan sürdürülebilirlikten söz edemeyiz. O coşku halkın içinden geçecek ve yayılacak. Ama nedense bu tarz yarışlar markalaştıktan sonra bu günlere kimlerin desteği ile geldiklerini unutmaya başlıyorlar. İşi ticarete döküp halkı bir kenara itiyorlar. Bu yarışlara ilk yapılmaya başladığı senelerde çok cüzi miktarlar ödeyerek katılabiliyorken şu an fiyatlar el yakıyor. Runtalya, yarış kayıtları eylül ayında erken kayıt avantajı ile 675 TL’den başladı ama şuan fiyat 1.200 TL, aradaki farka bakın. Nasıl bir mantık anlamış değilim. Millet dünyanın dört bir yanından gelip bizim kentimizde bu coşkuyu yaşarken bize oturun izleyin mi diyorlar? Bu resmen spor adı altında gözümüze soka soka yapılan bir ticaret gibi. İnsanların heyecanlarını, tutkularını boğazlarına diziyorlar. Sadece Antalya için de değil Türkiye sınırları içinde koşu sporuyla ilgilenenlerin katılmak için can attıkları hemen hemen 10’a yakın maraton var ve sadece katılım ücreti bile bu kadar yüksekken bu insanlar bu yarışlara nasıl katılacaklar?

Bazı hikayeler başlamadan bitmeye mahkum mu?