Bernard Lahire, 'Sosyoloji ve Sözde Mazeret Kültürü' kitabında sosyolojinin dünyaya müdahalesini ustalıkla tanımlar: “Sosyologların çalışmaları, bir bilgi eylemi olarak bireylerin fiili durumunu değiştirmez. Sosyoloji, bireylerin pratiklerinde veya davranışlarındaki düzenlilikleri ortaya çıkarır.” Bu cümle, sosyolojinin sınırlarını, gücünü ve aynı zamanda tevazusunu açık bir şekilde ortaya koyar.
Sosyoloji, bireylerin hayatına doğrudan müdahale eden bir sihirli değnek değildir. Fakat o, insan davranışlarındaki ritmi, toplumsal yapıların altında yatan düzeni ve bu düzenin bireylerin hayatına nasıl şekil verdiğini anlamak için benzersiz bir araçtır. Sosyologlar, dünyanın kaotik görünen yüzeyinin altındaki düzenlilikleri keşfetmeye çalışır. Eğer dünya gerçekten öngörülemez bir karmaşa olsaydı, sosyal bilimlerin anlamlı bir bilgi üretmesi mümkün olmazdı. Ancak insan yaşamı, sosyal pratiklerdeki belli başlı tekrarlarla bilinçli ya da bilinçsiz kalıplarla doludur.
Bu noktada, Lahire’in şu ifadesi çok güçlü bir gerçeği işaret eder: “Bu düzenlilikleri icat edenler onlar değildir ve bunları neşe içinde keşfederler.” Sosyologlar, keşiflerinin doğasında bir yaratım değil, bir buluş olduğunu bilirler. Onların yaptığı, karmaşık insan ilişkileri, davranışları ve yapılar arasındaki örüntüleri ortaya çıkarmaktır. Bu düzenlilikler, toplumun ritmi gibidir; kimi zaman hızlanır, kimi zaman yavaşlar ama bir şekilde hep oradadır.
Sosyolojinin işlevi, bireylerin hayatındaki görünmeyen ipleri gün yüzüne çıkarmaktır. Bir insanın eylemleri, yalnızca bireysel tercihlerin değil, aynı zamanda sosyal yapıların, tarihsel koşulların ve kültürel kodların bir sonucudur. Bu düzeni anlamak, bireyi özgürleştirebilir. Çünkü düzenlilikleri fark eden bir birey, bu düzenin içinde sıkışıp kalmak yerine onun sınırlarını sorgulamaya başlayabilir.
Sosyologlar, keşiflerinin kendisiyle değil, bu keşiflerin insanlığa getirdiği farkındalıkla ilgilenirler. Lahire’in dediği gibi, bu keşifler bir müdahale değil, bir aydınlanma sunar. Sosyoloji, bireylere bir ayna tutar ve bu aynada, yalnızca kendi yüzlerini değil, aynı zamanda onları çevreleyen dünyayı ve o dünyadaki görünmez güçleri görmelerini sağlar.
Bu bağlamda, sosyolojinin işlevi sadece analiz etmek değil, bireyi daha derin bir farkındalıkla donatmaktır. Çünkü toplum, ancak kendini anlamaya çalışan bireylerin katkısıyla dönüşebilir. Ve belki de bu yüzden, sosyologlar bu düzenlilikleri neşe içinde keşfederler. Çünkü her düzenlilik, toplumun karmaşık dansına dair yeni bir ezgidir.
Sosyolojinin sessiz dansı
Funda Alpaslan Talay / Uzman Sosyolog
Yorumlar