Hayatımın en büyük sorumluluğunu aldığımda daha 15 yaşımdaydım. O zamanlar belki de bana bu kadar büyük bir sorumluluk gibi gelmiyordu… Ben oyun arkadaşımı, minik bebeğimi, afacan kardeşimi belki de cahil bir mutluluğun içindeyken sahiplendim.

O zamanlar ki bu cahilliğim, sürecin içindeyken ortaya çıktı ve bu sorumluluğu üstlenmeyi bu sefer, bile isteye kabul ettim. Eğer o zamanlar korkup kaçsaydım hayatımın en büyük hediyesini ardımda bırakmış olacaktım.

Milo ile hayatım, her zaman düz bir çizgide ilerlemedi. Hayat dediğimiz de düz bir çizgiden ibaret değildi zaten. Sorumluluk almak, zorlukların üstesinden gelmek ve en önemlisi çabalamak, insanı tahmin edemeyeceği mutluluklara götürebiliyor.

Bundan tam 11 sene önce… Aldığım en korkusuz ve en hayalperest kararım beni bugün burada sizlerle bir araya getirdi. Bana hayatımın en güzel anılarını yaşattı.

Şimdi geriye dönüp bakınca, o zamanlardaki cesaretimi kaybettiğimi düşünüyorum. Şimdi bir canı sahiplenmek istesem, oturup bunun hem onun hem benim hayatımı nasıl etkileyeceğini saatlerce belki de günlerce düşünüyorum. Şimdi o cesaretim yok… Ama bir zamanlar vardı.

Milo ile cesur adımlar atarak bu hayattan ve ondan birçok ders çıkarttım. “Cahillik mutluluktur” derlerdi, bunun anlamını çok net bir şekilde kavradım. Şimdi birçok bilgi ve tecrübelerimle hayatıma devam ederken bu mutluluğumu ve cesaretimi tekrar yanıma alıyorum.

Bu yazımı okuyanlar cesaretsiz olduğumu düşünmesin… Sadece sorumluluk bilinciyle olaylara yaklaşarak yeni adımlarımın sonuçlarını, yıllar geçtikçe daha sağlam zeminlere oturtmaya çalışıyorum. Ama sonra düşünüyorum… Neyi bekliyorum?

Milo’nun hayatıma kattığı bilinmezlik hissi ve yeni maceraları yaşarken hissettiğim o tatlı telaşım, beni bu sene de yeni başlangıçlara götürecek, biliyorum.

İçindeki tatlı telaşı unutanlara bir not… Atın o adımı ve korkmayın. Hiç bilmediğiniz sularda boğulma ihtimaliniz, bildiğiniz sularda boğulma ihtimalinizden yüksek değil.