Kayıpların en büyüğü geride bulamadıklarımızdır. İnsanlar gelir geçer, olaylar unutulur, zaman herkesi bambaşka hikayelere sürükler fakat onun bir yerlerde devam ettiğini bilirsin.

Peki ya sonsuzluk?

Sonsuzlukta kaybolmuş olanlara hiçbir çare yoktur.

Milo ile ilgili en çok özlediğim duygulardan birisi saf ve beni yormayan karşılıklı hislerimizdi.

Öyle saf bir sevgi ile bağlıydık ki birbirimize, bu hisler ne beni ne de onu yoruyordu. Sizi yoran hislerle bir süre yaşadığınızda, bu anlatmak istediğim değeri çok daha iyi anlarsınız. O değer, o hisler, o birliktelik o kadar muazzamdır ki hiç bitmeyeceğini bilirsiniz.

Emin olursunuz her şeyden önce; bu dünyanın belirsizliğinde boğuşurken hiç değilse bir şeyden emin olduğunuzu bilirsiniz. Kaybetmezsiniz o hissi çünkü iki taraflı da bunun ne denli kıymetli olduğunu bilirsiniz ve bu hisse hiçbir şey olmaması adına onu el üstünde tutarsınız. Ve mutlu olursunuz her anında; mutluluk tanımınızı yeniden inşa edersiniz onunla.

Milo ile bu kıymetli bağımız, ona dair özlediğim en ufak ayrıntıların arasında yüreğimi sıcacık yaparken, hasretini en çok çektiğim olay olarak karşıma çıkıyor. Karşıma çıkıyor çünkü karanlık kalpleriyle hayatımızda yer almaya çalışan insanların yorucu hisleri bir noktadan sonra yük olmaya başlıyor.

Milo’yu koşulsuz şartsız severken onun sevgisi de bunu kanıtlar nitelikteydi. Milo, herkese göre sadece bir golden olarak tanınsa da, bu değeri hissettirmeyi başarırdı. Durup bir etrafınıza baktığınızda bunu bilmeyen birçok insan ile karşılaşırsınız. Ne acı ne tuhaf…

Zor değil ama içten gelen; beni hiç yormayan duygularıma ve özlenen biricik oğlum Milo’ya, bana bu değeri yaşattığı için teşekkürler.