Güvercinler gül sütü taşırdı şadırvanlardan şerefelere. Harimde saf tutardı inananlar. Cennet evlerinde, Dedeler çileye soyunurdu. Sen ve ben avlunun ortasında oturup alemi seyrederdik, kıbleye dönüktü yüzümüz.

Kaldır başını göğe bak. Sen hiç görmemişsindir böyle bir rengi. Belki atlasın dibinden balıklar belki semadan kuşlar getirdi. Gül yapraklarını üzümle yıkadılar, mahzende beklettiler. Çiğnediler aşk ile sabaha kadar döndüler zifir gecelerde ak tennureleriyle Kubbe-i Hadra'nın yeşilini boyadılar.

Ey insanoğlu...

Say bakalım bu Dervişan'dan içeri kaç kişi girdi. Kaç günahkararınmak için yüz sürdü küf kokan duvarlarına. Kaç edepsiz Küstahan'da buldu kendisini. Kaç ölümlüyü uğurladılar Hamuşan'dan. Hep iyiler mi kaldı geride?..

Sahi, senin içine hiç neveser makamında ney üflediler mi? Ruhun yaşarken bedeninden kanatlanıp çıktı mı? Ölüp kaldın mı Matbah-ı Şerif'in önündeki gök mermer avlunun tam ortasında? Tependen aşağı ejder başlı lüleden sular döküldü mü?Selsebilden su içen güvercinleri gördün mü?

Sen hiç ateşlerde yandın mı? Kokusunu aldın mı kazanların altındaki meşelerin? Toygar çorbası kaynar, dervişlerin gönlü pişer, ölüler uğurlanır yanı başında. Korktun mu? Korkma söyle, bir tarafta nefslerini köreltirler, öte yanda ölüler. Sen hiç böyle bir dünya gördün mü?

Sen insanoğlu...

Kaç kişi hünkar mahfili aradı buralarda biliyor musun? Kaç kişi kurşunla kapatılmış duvarın sırrını öğrenmek istedi beyninin içinde de cesaret edemedi. İnsan karşılaştıklarından çok başına gelecekleri düşününce mi daha korkak oluyor? Kim bilebilir senin başına gelecekleri de 'etme' der, düşünme bile!..

Kim yalvartır, 'yetmedi mi affet artık' diye?

Kırk bohça içinde saklamışlar zamanı burada. Dokunamazsın, açarsan dilin çürür, konuşamazsın.

Nasıl bir çile değil mi?

Nasıl bir acı değil mi anlattıkları.

Sus, üzülme. İnnemaalusriyüsran/Her zorlukta bir kolaylık vardır.

Sen, Vahdet, kesret nedir bilirmisin?

Ben bilirim. Birliği, çokluğu birliği ben bilirim. Kaç gavurun tövbe ettiğini bu bahçede, ben bilirim. Biz onlarla aynı dili konuşmasak da aynı duygularla sustuk, diz dize oturup O'na kavuştuk.

Burası öyle böyle bir yer değil. Buralara geçerken uğrayamazsın. Kendinden geçmeye karar verdiğinde geleceğin son kapıdır. Ya da benim gibi tozunun içine doğacak debelenip duracaksın.

Biliyormusun burada niyaz penceresinden içeri dualar okunur. Çocuklar ana rahmine düşer, hastalar iyileşir, aşklar aşklarını bulur.

Olmuyor bazen değil mi?

Göğe kalkan eller yetmiyor, dualar yerini bulmuyor, değil mi?

'Etme' diyor işte o zaman, İsyan etme!

* * *

Şaşırdın değil mi insanoğlu?..

Eğer geldiysen kapısına kadar, git günahtan kokmuş vücudunu gül suyu ile yıkasınlar, Dergahın şadırvanında abdest al. Sonra musalla taşının önünde kendi cenaze namazını kıl ve bu dünya ile helalleş.

Antalya 2019/Eylül